Acı dolu yıkıntıların altında kalmış bir beden. Enkaza ait izleri her uvzunda taşıyan güçlü ama bi o kadar da aciz olan bir insan. Nefes alıyor ama ölü bir ruha sahip bir kadın. Hangisi onu tam manasıyla anlatıyor. Hiç birisi her söz bir yerde bırakıyor, onu anlatmak, bir sağıra şarkı söylemek gibi. Onu anlatmak imkansız.
Gözleri karşısındaki kadının yüzünü ezberlemek istercesine en ince ayrıntısına kadar bakarken. Dudaklarında cılız küçük tebessümden bir haberdi.
Kaç saat olmuştu, onu seyre dalalı? Zaman ne kadarda hızlı akmıştı öyle. Hiç duymamıştı yagmurun sesini, hiç fark edememişti havanın kararmasını.
İlk defa kalbi birine bakarken böylesine güzel atıyordu. Sanki gizli bir melodi çalarcasına ritmi öylesine narin ve incitmekten korkarçasına yavaş ve dikkatli ki.
Ölü ruhunda ilk defa bir şenlik vardı. İlk defa o karanlık ruhuna güneş açmışdı. Deli gibi kahkalar atıp çocuk gibi zıplayarak sevinmek istiyordu.
Elleri yine her zaman alıştığı gibi sigarasını buldu, sigarada her zaman ki yerini. Bi o anlardı onu, oda bi ona anlatırdı kendini. Sessizce dinlerdi onu.
Daha demin sigara içmek için çıktığı cafe nin kapısında gürültü olunca elinde sigara kafasıni kapıya çevirdiğinde onun gittiğini gördü. O her adımında rüzgarın saçlarını uçurması.
Elindeki sigarasından derin bir nefes daha çekti. Sanki dönülmeyecek bir yola girilmiş gibi. Öyle bir çekti ki sanki içinde onsuz gecirdiği yıllara sövercesine.