Hastaneye bir sedye içerisinde getirilen insanların haliyle, tahta bir tabut içinde ahirete gönderdiklerimizin hali çok benziyor birbirine. Hiçbirisi yanında bir şey götüremiyor. Kefen mi dediniz? O da mezardan öteye geçemiyor. Vefat edene ve yakınlarının gözüne bir sürme sadece. Geldiğimiz gibi gidiyoruz, çırılçıplak. Tek hayırlı yanımız, sevaplarımız ve hayırlarımız.
Hayat çıplak. Hakikat de çıplak.
Ezberinde nice bilgiler vardır insanın, son nefeste asla işe yaramayacak olan. Kütüphanelerimiz nice kitapla doludur, okunmayacak olan. Dolaplarımız da öyle, ağzına kadar giyecekle dolu. Artık her yer, her ev böyle. Tıka basa eşyayla dolu .Bir gün; Seç hadi hayatın için gerekli ve olmazsa olmaz olan şeyleri şunların arasından’ deseler, kucaklayıp götüreceğimiz ne kadar az şey var dünyada. O zaman görürsünüz, o zaman anlarsınız.
Dikkat etmeli insan. Akan sular akmayabilir, yanan lambalar yanmayabilir, telefonun şarjı bitebilir. Her şey bitebilir bir anda. Hayat da… Hiçbir şeyin garantisi yok hayatta. Hayatla da ölümle de oyun olmaz. Evet, dikkat etmeli hayata. Kırılabilir, her an sönebilir. Hiç beklenmedik bir anda verilen geri alınabilir
Hoşlanır insan kendisiyle ilgili işleri düşünmekten uzak yaşamaya. Otuzuna kırkına geldiyse, bir kırk senesi daha var zanneder. Ömrünü çalışmak kazanmak servet edinmekle geçirir. Alın size çarşaf ,çarşaf hayat bulmacası. Doldurun bakalım sağdan soldan kareleri. Yazdığınız bütün kareler, yazdığınız bütün cümleler nereye çıkacak? Ölüme ve kıyamete. Başka nereye çıkabilir ki? Ne yazarsanız yazın, hangi yerden başlarsanız başlayın, hayat yolu sonunda ya kabre, ya da kıyamete çıkar. Oraya gelir dayanır. Hayat yolu kısadır.
Pek iyi yıllarını verdiğin yemeyip içmeyip biriktirdiğin malın mülkün servetin bu bulmacasının neresinde olur yada şöyle diyelim sizlere ne kadar faydası var ?
On sene ya da bir sene ömrü kalmış bir insana ne derseniz deyin, o gün gelip çatmadan ahiret kapısı iyiden iyiye aralanmadan, son nefesini yaşamadan, o anın içine girmeden, gerçekten ama gerçekten duygularının uyanması, ahirete hazır hale geçmesi çok zor. Acayip bir hâl işte
İnsan kendini tanımaktan ve anlamaktan bu kadar uzak işte…
Sorular gemisi her yanımız. Küçük bir havuzda değil, kocaman bir okyanus . Sığınmamak da direnmek ve sonunda feci bir akıbete uğramak da elimizde. Güvenli bir ada varken sahte ışıkların el edip göz edip çağırdığı tehlikeli sahillere sürüklenmek niye? Bir ömür direniyoruz…
Evet, sürekli aydınlık ve uyanık kalmanın, duyguları zinde tutmanın insana inanılmaz bir genişlik ve derinlik sağladığı yanlış değildir. Bunu da yaşamak her zaman mümkün değil. Sıkışıp katılaşan hayat, akışkan hayata göre çok daha zor. Böyledir işte. İnsan öleceğini bile bile yaşar. Ölümünden çok, kıyametten korkar.
Oysa her insanın ölümü kendi kıyametidir.
faydası yok. Bel bağladığımız sahte sevgilerden ve sevgililerden ne vefa, ne de umut yok. Uma ,uma, döndük muma. Fânilerden bir hayır umma. Kendine hayrı olmayanın bize ne faydası olacak ki? Çevirelim yüzümüzü şu yüzde yüzlük fanilerden. Eller ve ayaklar bağlanıp götürülmeden önce, Allah’ın davetine icabet edip, adam gibi, insan gibi, Mümin gibi bir yolculuğa çıkmak varken, hayatı zorlaştırmak ve bir ömür Allah’tan uzak ve kaçak yaşamak niye? Soralım nefsimize, sıkıştıralım bir köşeye. Vaktidir uyarmanın ve uyanmanın. Çünkü hiç kimseye faydası yok son nefeste
gözleri açık gitmenin. Ölünce değil, ölmeden önce hayat gözünü açmak gerekir. Öldükten sonra gözler açık da gitse, kapayan bir el bulunur onları. Bitmiştir artık dünyada görevimiz. Ruhumuz gitmiş, işimiz bitmiştir artık. Dünyayı seyreden pencerelerimiz kapanmıştır artık. Yeni bir kabir hayatıyla beraber hesabımız da başlamıştır artık.
Evet, her insanın ölümü kendi kıyametidir.
Büyük kıyamet öncesi, ölüm dediğimiz küçük kıyamet akıbetidir her insanın. Ve her insan, şu sorunun muhatabıdır: “Ne hazırladık yarına? Ne götüreceğiz yanımızda?” Soruyu sormak kolay ama cevabı o kadar kolay değil. Olsun… Yine de biz soruyu bir soralım
Evet, kıyamet öncesi kıyamet var; o da insanın kendi ölümüdür. Ama nedense insan, üstüne vazife olmayan uzak, çok uzak şeylerle uğraşır. Ölümü değil, kıyameti merak eder. Gerçi o da bir şeydir ya; ama asıl olan kendi kıyametidir, kendi ölümüdür.
Her insanın kıyameti, kendi ölümüyle kopar.