Ve gecenin hazin uğultusuna eklendi kanlı satırların cansız harfleri…
Tarihler 1887’inin 5 Şubat’ını gösteriyordu. Kimi için sıradan kimi içinse umut vaat eden bir gün olmalıydı diye düşündü. Masasının başındaydı. Odasına son kez bakıyordu. Kitaplarına kaydı gözü. Ne kadar çok vakit geçirdik sizinle dedi içinden ve ekledi ama artık ayrılık vakti…
Karanlığın pencerelerden sızdığı saatlere geliyordu. Gaz lambasını eline aldı. Cebinden çıkardığı kibrit kutusunu atik bir el hareketiyle açtı. Son bir kibriti kalmıştı. Tebessüm etti. Kibriti eline aldı. Kibriti kava vurmasıyla alevin çıkması bir oldu. Gaz lambasını tutuşturdu önce; kibriti söndürmeden çıkardığı sigarasını da yakmak istedi ama kibritin mecali kalmamıştı artık, sigarayı yakamadan sönüverdi. İki dudağının arasına sıkıştırdığı sigarasını bırakıverdi masasının üzerine. Böylelikle son sigarasını da içemedi. Masasından doğruldu odayı turladı. Ahşap zemin gıcırdıyordu. Paltosuna yöneldi. İç cebinden bir şırınga çıkardı. Hemen köşedeki eczaneden almıştı. Ne de düzenbaz bir adamdı diye geçirdi içinden. Şırıngayı masasına getirdi. Ahşap masanın sağdan ikinci çekmecesine yöneldi. Çekmeceyi açmasıyla klorit kokainle karşılaşması bir oldu. Onu uyuşturması için kullanacaktı bunu. Şırıngayı birazdan kullanacağı kokainin yanına koydu. Merdivenden ayak sesleri işitti. Tedirginliğini çoktan attığını düşünse de ayak sesleri onu ürkütmüştü. Ahşap merdivenler her adımda gıcırdarken nabzı da bir o kadar artıyordu. Sonunda odanın kapısının önünde durdu sesler. Çok değil hemen sonra tıklatıldı kapı. Gelen baldızıydı. Onu merak etmişlerdi. Yazı yazdığı yalanını söyleyiverdi bir çırpıda. Adımların uzaklaşmasını bekleyene kadar da hiç kıpırdamadı. Nihayet baldızı aşağı sofaya indiğinde eline aldığı birkaç cümlelik notunu içinden okudu:
‘Nitekim hayatımın en zor evresi desem yalan olur. Bundan daha kötü günlerim de oldu. Bir insanın ölmekten daha kötü günü olur mu diye yargılamayın sakın beni. Çünkü insan maddi dünya da kalmayı gözünde çok büyütmüştür. Ve ben bu gece onlara aslında o korktukları ölümün ne denli zararsız bir an olduğunu kanıtlayacağım.’
Satırlar sona erdiğinde gaz lambasına baktı. Yağı bittiği anda ameliyatına geçeceğini söylemişti kendisine. Ve yağı artık azalmaya yakındı. Hazırlanmak için şırınga ve kokainini çıkardı. Serum bağını doladığı sol koluna indirdi şırıngayı. Damarlarına yayılan kokaini hissedebiliyordu. Serum bağını çıkardığı koluyla eline aldığı jileti bileklerinde gezdirirken ahşaba damlayan kanların sesini duyuyordu. Vakit kaybetmeden eline aldığı kalemle o kanlı satırları yazmaya başladı:
‘Ameliyatımı icra ettim. Hiçbir ağrı duymadım. Kan aktıkça biraz sızlıyor. Kanım akarken baldızım aşağıya indi. Yazı yazıyorum, kapıyı kapadım diyerek geri savdım. Bereket versin içeri girmedi. Bundan daha tatlı bir ölüm tasavvur edemiyorum. Kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım. Baygınlık gelmeye başladı.’
Ve yazdığı nice satırların arasında ölüme açtı gözlerini Beşir Fuat. Arkasında ise ona ‘Ölümü Tasfir Eden Şair’ diyecek onlarca insan bıraktı…