İnsan, hayatta en çok neden korkar?
İnsanın ölüme karşı olan bakış açısı ve onu değerlendirmesi hemen hemen bellidir de… Yine de bir nebze olsun farklı bir şeyler duymak adına…
Yaşam serüvenimiz boyunca, insan mı ölümü kontrol altına almaya çalışır; ya da ölüm mü insanı kontrol eder? Ölümle yaşamak duygusu, yani bir gün, bugün, yarın, sabah, öğleden sonra ya da akşam, ansızın kimsenin beklemediği bir anda, hayatla olan bağını koparmak…
Sürekli ölümü düşünerek, ideallerimiz ya da hayallerimizin peşinden gitmemiz mümkün müdür? Aslında, bilinen bir sona ilişkin, insanların, bu tip kaygı ya da korku yaşaması nasıl açıklanabilir?
Evet, ölüm ve korku…
Ölüm ve ölümün geleceği korkusunun insanda yarattığı yıkım, hayatla olan bağın kısmen de olsa kopması, için için duyulan üzüntü…
Aslında, hepsinden de önemlisi, hayatında neyin eksik, neyin tam olduğunun tastamam muhasebesinin yapılmamış olması…
Acaba, ölüm korkusu ya da ölüm duygusu ile yaşamak öğrenebilinecek bir davranış mıdır? Hayatı ertelemeler, plan ve programsızlık, içinden geldiği gibi yaşayamama, bir kez bile olsun “seni seviyorum” diyememenin ezikliği, yaşam yörüngemizi, başkalarına ya da dünyevi taleplere göre tanzim etme gayretkeşliği, bitmez tükenmez arzu ve ihtiras dünyası içinde…
Aniden, ölüm gerçeğinin dimağımızın içine gelip çöreklenmesi…
Ölümle yaşamak, kurtlarla dans etmek kadar kolay mıdır?
Hayat güzel de; yaşamak güzel de, bunun sonucunun eninde sonunda geldiğimiz öze dönüş olduğunu bilip; ürkmek, kaygılanmak, sanırım, sadece insan olabilmenin erdemidir.
Yaşam güzel. Ertelemeye değmeyecek kadar güzel. Hayatta hiçbir şeyin tekerrürü; en azından beşeriyet bakımından olanaklı gözükmemekte. Öyleyse, atın üzerinizdeki ataleti, bırakın kendinizi yaşamın engin kucaklayıcılığına…
Ölümle yaşamaya alışmak…