Sevgilim,
Yine bir başımayım.
Yaşamak ile yaşamdan kopmalar arasında gidip gelmekteyim.
Öyle zor gelmeye başladı ki yalnızlık…
Öyle zor gelmeye başladı ki “sensizlik”…
Sabah,
Öğle, akşam…
Melül melül beklemek, varolmaya çabalamak…
Yalnızlığı anlamak, anlamaya çalışmak…
Yaşadıkça…
Nefes aldıkça…
Küçülmeye başladığımı hissediyorum.
Siliniyorum sanki.
Neden?
Yıllardır yaptığım gibi kendimi suçluyor…
Kendimin nedenselliğini anlamaya çabalıyorum.
Beklemek…
Neden sürekli bekliyorum?
Prenseslerin beyaz atlı prenslerini bekledikleri gibi…
Seni bekliyorum.
Zor geliyor.
Ah Sevdiceğim, ah…
Bekliyorum, umutsuzca bekliyorum…
Şunu bil ki yalnızlık ve sensizlik çok zor.
Hiçbir şey canımı acıtmıyor;
Ne açlık,
Ne çulsuzluk,
Ne biçarelik,
Sensizlik kadar.
Şöyle diyordu bir kitapta;
“Hayat her şeye rağmen yaşamaya değer.”
Evet, yaşamak…
Eğer, benimkisi yaşamaksa, evet yaşamak…
Biliyorum, aslında olmayan birine yazıyorum bunları.
Olsun, şu çocuk gibi ağlayan ruhumu avutabiliyorsa…
Olsun, her şeye rağmen, bir umut ışığı oluyorsa…
Sevdiceğim;
Ah, hasret, nedir bu hasret?
Boşluğa söylüyorum sanki bunları.
Senelerce sevgisizliğin neden olduğu kalp acısını
dindirmek, avutmak çok zor; evet çok zor.
Gücüme gidiyor; yalnızlık, sensizlik…
O kadar güçsüzüm…
O kadar güçsüzüm ki…
Kayıtsızlığımın farkındalığında,
üzerimdeki atalet bulutlarının, beni
boğmasına ses bile çıkaramıyorum.