Sevgilim,
Şu içinden geçtiğimiz modern zaman dilimlerinde çok yalnız hissediyorum kendimi.
Sürekli senin hayalinle yaşamak…
Nedense, kendime bu aralar çok fena davranıyorum.
Etrafta bir karamsarlık bulutları kümelenmekte.
Çevremden esen rüzgârların etkisini kırabilmem mümkün değil.
Bazen, düşünüyorum da neden erkekler ağlamazmış diye!
Evet, erkekler de ağlar Sevdiceğim.
Seninle yaşarken, sensiz geçen anlar…
Bunaltıyor bu hayatın keşmekeşliği.
Boğulduğumu hissediyorum…
Ah sevgilim, ne demek biliyor musun sensizlik?
Bazen dalıp gidiyorum…
Gözlerini düşlüyorum…
***
Gözlerini düşlüyorum…
Gözlerinin o ışıltısında gözlerimin kamaştığını…
O gülümseyişin…
Neden, erkekler basmakalıp bir biçimde yetiştirilmiş ki?
Sevgilim,
Yok gibi hissediyorum kendimi.
Ağlamak, ağlamak, omuzlarında uyumak istiyorum.
Rol çalmak istiyorum.
Hani, eşitlikten meşitlikten bahsediyorlar ya…
Ah Sevdiceğim, omzuna başımı yaslayıp…
Saatlerce uyumak istiyorum.
Sana ne kadar ihtiyacım var, bir bilsen…
Kahrediyor, bu kadar yakınken, uzaklığımız…
Ne kadar da çabuk geçti seneler.
***
Sevgilim, nedense bir hüzün var içimde.
Ben de mi “eski solcular” gibi Eylül hüzüncüleri arasına girdim?
Bazen, vücudum taş kesiyor, soğuyorum.
İşte, o zaman senin sıcaklığını arıyorum.
Bizimkisi biraz da eylemsizlik hâli…
Ne zaman bir güzel görsem…
Ne zaman bir mahzunluk görsem…
Ne zaman bir avuntu içinde bir oraya, bir buraya savrulan bedenler görsem…
Ah Sevdiceğim…
İnsanın, sevgilisiz yaşaması ne zormuş!
Sevgisiz ve sevgilisiz…
Gözlerinin içine dalıp giderken düşlüyorum kendimi…