Din Felsefesi ve Tanrı Kavramı
Din kavramının tam olarak ne zaman ortaya çıktığı kesin olmasa da arkeolojik çalışmalar taş devrinden itibaren dinsel bulgulara rastlamıştır. Tanrı kavramı bu dinlerin genel merkezi halindedir ve farklı bakış açılarıyla açıklanır. Geçmiş binlerce yıl içerisinde çok tanrıcılık, tek tanrıcılık, tanrıyı sorgulama veya budizm gibi tam olarak tanrı odaklı olmayan birçok dini geçmiş ve hala inanılmakta olan din vardır.
Fakat ben bugün farklı dinlerin tartışmasına girmek istemiyorum. Ya da inanmakta olduğum dinin doğruluğu hakkında konuşmayacağım. Daha çok Tanrı’ya inanmaktan veya inanmamaktan bahsedeceğim.
Ailen Müslüman Bu Yüzden Müslümansın
Yani evet? İnsanlara bunun neden doğup büyütüldükleri dine inanmaları konusunda yargıladıklarını anlamıyorum. Belki de çok derin bir inanış içerisinde ve radikal bir savunucu ise evet bir noktada yargılanabilir ama bir insanı o dine ait bir ortamda büyütüldüğü için yargılayamazsın. Neyse konumuz bu da değil. Belki de insanlar bir dine bağnazca inanmanın cahillikte ibaret olduğunu ve bu cahil bağnazlığın toplumu kötü yönde etkileyerek geriye sürüklediğini düşünüyordur. Ama aynı kişi kendi inanmayışı için gerçek bir araştırma içerisinde bulunmuş mudur? Karşısındakini tanımadan bu derece ucuz bir yargılamada bulunmaya hakkı var mıdır? Bu iki kişinin gireceği basit bir diyaloğu ele alacak olursak;
- Bu dine inanıyorsun çünkü bu dine inanan bir ailede ve toplumda büyüdün.
- Hayır, ben gerçekten araştırdım.
{Kendi davasını araştırmış oldukları argümanlarla seviyeli bir şekilde tartışırlar.}
Sonuçta ise bu olay Tanrı’nın varlığını veya yokluğunu ispatlama tartışmasıyla sonların ve her iki tarafta fikirlerinden ve düşüncelerinden hiçbir ödün vermemiştir. Ama konu “bu toplumun dinine inanmanın nedeni bağnazlık mı değil mi’den” “dinini ispatla, ideolojini ispatla’ya” kayarak asıl tartışılan konudan uzaklaşılır.
İnanmak ya da İnanmamak
İşte linçleneceğimi bilerek söylemek istediklerim:
Ben Müslüman olarak bir yaratcının varlığının delillerini kabul etsem de başka bir insan bunu bir delil olarak görmeyebilir veya yeterli olmadığını düşünebilir. Birisi bana gelip ben Tanrı’nın varlığına inanmıyorum çünkü kanıtlanabilir bir şey değil dese ben tamam derim çünkü öyle. Tanrı ve dinler yüzlerce yıl felsefe tartışmalarına konu olmuş, bilimsel araştırmaların dışına itilmiştir. Yüzlerce yıl sonra bile hala insanlar aynı konular üzerinden aynı argümanları tekrar tekrar sunmaya, aynı kelimeleri ve cümleleri sarf etmeye sonucu hiçbir yere varmayacak tartışmalara devam ediyor. Tabii ki bu tür sohbetlerin gereksiz olduğunu ve topluma hiçbir şey katmadığını savunmuyorum. Söylemek istediğim şey inancın sadece içten geldiği. Hatta bu bir seçim bile değil. Tanrı’ya inanmayı seçersin veya seçmezsin değil, Tanrı’ya inanırsın veya inanmazsın. Bu kadardır ve bir insanın hislerine düşüncelerine açıkca tercüman olmadan inancını değiştiremezsin.
Neyse işte diyeceklerim bu kadar değil ama yazacaklarım bu kadar. Çünkü sıkıldım.
“To be, or not to be, that is the question”