Öldürüleceksiniz

Önceki yazıda “ne olacak bu dünyanın hali?” dedim. Onu okuyanlar bu yazıyı da okusunlar ya da okumadıysanız önce “ne olacak bu dünyanın hali?” yazımı okuyun. Hatta “ne yiyorsunuz?” ve “kanser ve kemoterapi” başlıkları yazılarımı da okumanızı tavsiye ederim. Sonradan yeni bir kitap olabilecek yazılarımı ilk siz okuyor oluyorsunuz. Şanslısınız.

“Öldürüleceksiniz” diye başlık atmamın sebebi dikkat çekmek için değil. Gerçekten durum böyle. Önceki yazımda konuya girmeye çalıştım. Ne olacak bu dünyanın hali, denilecek günlere geldik.  Biraz yabancı kaynakları araştırdığınızda büyük ilaç firmalarının çalışanlarının itiraflarını ya da Bill Gates ve ailesinin açıklanmayan politikalarını okumaya çalışın. Dünyanın en zengin ve iktidar sahibi, güçlü isimleri insanların sağlığı ve canları ile oynuyor.

Dünya nüfusu arttı.  Artık doğanın insanlara sundukları milyarlarca nüfusu beslemeye yetmiyor. Bunca insana soluyacak hava, içecek su, doyuracak gıda temin etmek gün geçtikçe zorlaşırken, dünyanın güçlü isimleri, dünya nüfusundaki ‘zayıf halka’ları eleyerek, geçim kaynaklarını korumaya çalıştılar şimdiye kadar.  Bunu nasıl yaptılar?  Bizleri hasta ederek. Tohumlarımız, havamız, suyumuz, toprağımız sağlıksız hale getirildi. Yediğimiz- içtiğimiz ve yaptığımız her şey bizi zayıf düşürmek ve yaşam mücadelesinde güçsüz bırakıp, yenmek için tasarlandı. Teknoloji bile insanı tembelliğe, asosyalliğe, mavi ışınlarla, radyoaktif dalgalarla, radyasyonla zehirlemeye, öldürmeye çalışırken; biz nasıl sağlıklı kalabiliriz diye çabalamaya başladık. Aramızda güçsüz olanlar, hastalandı ve ilaca, hastanelere, doktorlara mahkum oldu. Üretemedik. Beslenemedik. Zehirlendik ve iyi olmak için onların bizlere “ilaç, aşı, tedavi” diye sundukları- sunacakları şifa yollarına koştuk- koşuyoruz.  Bizi hasta edenlerden, sağlık bekliyoruz. Oysa bu duruma gelmemizi zaten onlar istiyordu.  Gücünüz yoksa, hayata tutunamıyorsanız ölün! Nüfus azalsın. Bu kadar gıda, hava ve su hepimize yetmez! dediler.

Ekonomik ve yönetim gücü olan güçlü isimler, bizler gibi sıradan insanları yeryüzünden hastalıklarla silmek isterken, bu yavaş seyreden ölüm oranı onlara az geldi. Tamam. Hasta oluyor ve onlara bağımlı olarak, iyi olmayı beklerken yine de bir zaman sonra ölüme gönderiliyorduk ama bu ölüm oranı dünya için çok azdı. İnsanları topluca ölüme gönderecek birşeyler olmalıydı.

O yüzden artık depremlerin bile doğal mı, yapay mı yaşandığını tartışır olduk. Corona virüsünü tartışıyoruz.  Virüs mü zararlı, maske mi derken? Hepimiz yine ilaçlara mahkum ediliyoruz. Hava istiyoruz. Yetmiyor. Atmosfere de zarar verildi zaten. Dünyadaki hava isimsiz, gereksiz, hasta insanlar için tüketilmemeliydi. Yine ‘Zayıf halka’ olanlar elensin diye hastalıklar çıkardılar. AİDS, Sars, Ebola, Deli dana, Kuş gribi derken şimdi de Corona’mız oldu.  Her sene – sadece ülkemizde- 160 bin kişinin kalp ve damar hastalığından, 80 bin kişinin kanserden öldüğünü unuttuk, Corona için ölüm raporlarını takip eder olduk.

Fazlasınız bu dünyada. Hepimiz fazlayız. Zengin ve söz sahibi isimlerle yarışamayacağımıza göre hepimiz zayıf halkayız. Hastanelere giden, ağrıları ve hastalıkları için ilaçlara mahkum edilen güçsüz insanlarız.  Bizlerin yaşaması dünya için yük! Birileri ölmeli! Sırası gelen zayıf halka zincirden kopup, aramızdan ayrılıyor. Umarım bu yaşananları görüp, anlıyor ve sorgulayabiliyorsunuzdur. Sizlere okuduğum, dinlediğim, araştırdığım yazılardan ve konuşmalardan yorumladıklarımı yazıyorum. Normal bir vatandaşın anlayacağı dilden yazdım. Lütfen biraz kuşkucu olun. Sorgulayın. Sonra içinizden geleni yapın. Korkmayın. Hepimiz öleceğiz.  Hatta ‘Öldürüleceğiz!’ Er ya da geç.  Artık eceli ile süresi dolduğu için ölüp gidenler ne kadar azaldı görüyorsunuz değil mi? Bakalım bizi hangi hastalık, hangi ilaç, hangi tedavi ile öldürecekler? Ben ölünce de bu satırları okuyun.  Bakalım, o zaman bana hak verecek misiniz?

16 kemoterapi almış, meme kanseri tedavisi görmüş biriyim ama artık doktorlara gitmiyorum.  Başımın ağrısı için bile ilaç kullanmayıp, doğal tedaviler arıyorum ama bir gün ben de bağışıklığım çöktüğü için aranızdan ayrılacağım.  O zamana kadar yazmaya ve bilgilendirmeye devam.

Bu yazıların devamı gelecek.  Sonra sizlere bir soru daha soracağım. Beni takip edin.

Dans Eden Kelimeler
Bale Sanatçısı, yönetmen Kağan Can Odabaşı ile eşi Editör, kitap yazarı Ayşegül Toker Odabaşı olarak yaşadıklarımızı, yaşam denen sahnede karşımıza çıkanları sizlerle paylaşmak istiyoruz.(Böyle diyerek başladık ama maalesef ben Ayşegül, tek başıma sürdürmek zorundayım. Eşim artık bu boyutta değil.)
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Gelecek kaygısı yaşayanlar el kaldırsın

Gelecek kaygısı yaşayanlar el kaldırsın

Sonraki
İstikbal Göklerdedir

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.