Amerika’da başlatılan bir seferberlikle, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra azalan nüfusu yeniden çoğaltmak adına, resmen nüfus patlaması yaşanmış. Bunun sonucunda, bu süreçte doğan bebeklere; “Baby Boomers” denmiş. “Bebek Patlaması” kuşağı olan bu insanlar günümüzde altmış/yetmiş yaşlarına tekabül ediyor. (İvit, “tekabül” ediyor… Yok, ben X kuşağındanım, endişeye mahal yok. ツ) Ve bu kuşağın / jenerasyonun temsilcileri, diğer jenerasyonlarla, özellikle de Y’den sonrakilerle sürekli bir ‘ah-vah’ kıyaslaması içindeler… Şekerim, öncelikle şu kuşakları bir listeleyelim ki; konu itibariyle daha anlaşılır olsun:
*1920-1945 Kurucular (Builders)
*1945-1960 Bebek Patlaması Jenerasyonu (Baby Boomers)
*1960-1985 X Kuşağı
*1985-1995 Y Kuşağı
*1995-2005 Z Kuşağı
*2005-2015 A Kuşağı
Tarihte her eski ve yeni jenerasyon arasında kuşak farkı yaşanmıştır illaki. Normaldir. Ancak, çok da normal olmayan ve gerçekten bazen epey can sıkıcı olan; genç jenerasyona çemkirmek olsa gerek. Sosyal medya sayesinde de, bu çemkirikler bir çabuktan yerini buluyor. Teknoloji, gençlerle daha yaşlıları bir araya getirdiği için ve aynı zamanda eski kuşaklar da bu mecraları sıkça kullanıp çok sevdikleri için, sürekli karşı karşıya kalıyorlar bu atışmalarla.
‘Zamane gençleri’, hayatları onların zamanındakine göre çok daha kolay olduğu için eski kuşaktan; “Bizim zamanımızda…” diye başlayan, “şımarık büyüyorsunuz…” diye sonlanan cümlelerle, azar işitiyorlar çağa ayak uydurmak lazımken. Ben de bazen anlatıyorum; “Eskiden ne güzeldi…” diyerek bir şeyler ama aynı zamanda; “Eskisi gibi olması gerekmiyor hiçbir şeyin zaten. Ya da şimdiki gibi olması dert değil. Hatta daha güzel ve modern bazı şeyler, değil mi? Ama olsun… Birbirimizi anlamamız gerekmiyor illaki. Anlamak değil zaten mevzu, anlayış! Birbirimize anlayış gösterdiğimiz sürece biz –eskici- olarak geçmişle, siz de teknolojik olarak gelecekle, beraberce yaşayabiliriz.” diyorum.
Böyle demek lazım çünkü. Bilgisayar, tablet, telefon ve bilumum teknolojik aletle fazlaca haşır neşir olmakla yadırgadığımız, şımarık ve duyarsız diye kızdığımız genç insanın, daha önceki kuşaktan olan ebeveynlerine de bir göz atmak lazım belki de. Gerçi ebeveynleri tarafından ne kadar özenerek yetiştirmeye çalışılsa da, bir acayip insan modeli olanı da yok değil lakin istisnalar bunlar. Düzgün yetiştirebilirsen, çevre faktörünü doğru kontrol edebilirsen, aile bağlarını güçlü tutabilirsen, neden güzel bir insan olmasın o genç insan, değil mi? Kaldı ki; en boktan aileye sahip, en iğrenç ortamlarda kalmış biri bile, ileride gayet doğru düzgün bir hayatı seçip, kendini geliştirip, iyi ve güzel bir insan olabiliyor. Yani aile kadar, kişinin kendini geliştirmeye çalışması da önemli elbette. Yaşa takılmamak lazım velhasıl. Her devir, bir önceki için eski kalacak zaten, mecbur. Teknoloji ilerleyecek, yeni yeni şeyler ortaya çıkacak, hayat daha kolaylaşacak ya da zorlaşacak. Ama illaki değişecek. Ve bu yüzden de değişime ayak uydurmak gerekecek. Çünkü biz ona/onlara ayak uydurmazsak, o/onlar bize uyamaz. Geride kalırız ve ancak ‘ah-vah’ der, hayıflanırız.
Yaş almak, yaşlanmak güzeldir, özeldir.
Her yaşın ayrı bir güzelliği var ya? Var, var… Tabii canım, olma mı? Lakin, o yaşın içine eden insanın ta kendisi. Yoksa, birkaç rakamın lafı olmaz. Güzelliği de, çilesi de ayrıdır her yaşın. Ve hepsini sindire sindire, layıkıyla yaşamak lazım…
Yaşlılık da, gençlik de hem aynı hem ayrı zamanlara eşdeğer şeyler barındırıyor. Ben daha gençken olan şeyler hem aynı türdendi hem de ayrı türden şeylerdi. Sonuçta, her yaşlı önceden gençti ve her genç de bir gün, ömrü yeterse yaşlanacak?!. Güzel olma mı; beraberce birbirimizi sevmeye ve birbirimizden bir şeyler öğrenmeye çalışsak? Her kuşak kendi imkanları dahilinde yaşadı ve yaşıyor. Bir öncekinin eksiklikleri, yetersizlikleri, kısmetsizlikleri yüzünden; gelişmeleri ve yenilikleri inkar etmek durumunda kalamaz ki bir sonraki? Eskiden olmayan yollar, eskiden kullanılmayan türden şeyler, eskiden farklı olan teknolojik aletler, eskiden başka fonksiyonlardaki arabalar/uçaklar/trenler, eskiden konuşulamayan telefonlar vardı veya yoktu ama şimdi niceleri var. Kullanılacaklar ve kullanılmaya, gelişmeye devam edecekler. Fakat bu yeni şeyleri fazlaca kullanıp, insanlardan kendini soyutlayan, birer zombiye dönüşen ve bu yüzden;“Hiç dışarı çıkmıyorsunuz, bilgisayar başından kalkmıyorsunuz” diye çemkirilen gençler de yok değil. Gerçi dışarı çıktıklarında güvenle dolaşabilecekleri, yemyeşil ortamda temiz hava soluyabilecekleri harika bir dünyanın varlığından söz edemeyiz ancak internet başında, oradaki mecralarda ne kadar güvenle dolaştıkları da ayrı bir endişe ve merak konusu doğrusu. Eskiden televizyonu olan şanslı ve zengin sayılıyordu.
Örneğin ‘Küçük Ev’ diye bir dizi vardı, günü saati geldiğinde çok da iyi görüntüsü olmayan ekrandan ailecek toplanıp izlenirdi. Şimdi bir diziyi tv.den de, tabletten de, telefondan da cam gibi izleyebiliyorsun bir tık’la.
Eskiden ekmek karneyle alınıyordu ama şimdi internetten siparişle alınabiliyor örneğin.
Eskiler çok zorluk çekti diye, yeniler de mi çekmeli? Hayır ancak genç insan da o zorlukları yaşayan yaşlı insanı hor görmemeli, tavsiyelerini öğütlerini can kulağıyla dinlemeli. Yaşlı insanın da gençlerden öğreneceği o kadar çok şey var ki…
Velhasıl; yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal misali, elle tutulur bir sonuca varamayacağız böyle giderse. En güzeli, her devirde beraberce ve birbirimizi anlamaya çalışıp, karşılıklı olarak tercihlerimize saygı göstermeyi denemek olsa gerek.
Boomer kuşağında olup da asla bu kafada olmayan kişiler de yok değil. Ve diğer genç kuşaklarda olup da boomerları anlamaya, dinlemeye çalışan kişilerde yok değil. Her iki türden de epeyce var aslında. (Bunları gördüğünüz yerde öpünüz, seviniz, bağrınıza basınız, itinayla saklayınız, ısrarla çoğaltınız. ツ)
Bu konuya da nerden geldin dersen güzel okuyucu; bir haber okudumdu (yeni değil), ordan geldim. ( Çok oturmıcam, ocakta yemeğim var, bi kahve içicem gidicem. İvit. ツ)
Anacım, bu bizim boomer Bette Midler; “Fotoğraftaki yanlışı bulun” diyerek bir fotoğraf paylaşıyor. Bir müze ve bir resme sırtını dönerek oturmuş üç genç görülüyor fotoğrafta ve bakınca çağrışan şey şu; müzede bile telefonlarını ellerinden bırakamayan asi gençlik! Kim görse böyle yorumlar ilk bakışta ancak paylaşmadan evvel fotoğrafın önünü arkasını bi’ araştıraymışmış, haklı/haksız eleştirilere de maruz kalmayacağımışmış Bette. Haklı olabileceği bir konuda, haksız konuma düşmüş ve bu kez baby boomer yemiş çemkirikleri. Lakin dozu fazla kaçıran da var tabii. Biliyorsun güzel okuyucu, twitter ilginç bir mecra, kadınceğize verilen bir cevap üzerinden yeni bir akım gelişiyor hemencek; “Ok Boomer”… ‘Tamam, tamam’ diyor yani. Başka deyişlerle; ‘sakin ol şampiyon, taam nine haklısın, yav he he, aynen moruk, boş yapma, tamam teyzecim, vs. ‘ gibi manalarda bir şey demiş oluyor yani. ツ
Gerçi eskilerden beri var da bunlar, Bette ile yeniden soluk aldı işte. Hakikaten her yerde, her ortamda başını asla telefondan, tabletten kaldırmayan gençler görüyoruz. Ve fakat günümüzde telefondan, bilgisayardan, internetten çalışabiliyor artık. İşe gitmeden, iş sana gelebiliyor. Overlokçu ayağına kadar geliyor yani. ツVe fakat bu o insanın tembel, hazırcı, üşengeç, çıkıp iş aramayan, anca oturan biri olduğunu göstermiyor. O devire ayak uyduruyor şekerim, daha akıllı davranıyor, daha bilinçli ve üretici olabiliyor. Dışarda iş vardı da o mu gitmiyor anacım?
Her pc, telefon, tablet başındaki de zevzeklenmiyor velhasıl. Durum bu ve bunun benzeri gibi olduğundaysa, genel manada dünyanın yeni ve gelişmiş halindense eski dinamikleri baz alıp öfke dolu, geri kafalı, ayrıştırıcı çemkiriklereyse; “ok boomer” cevabı veriliyor tabii ister istemez. Gerçi daha daha yaşlı/ihtiyar olup da, genç kuşakla tahinle pekmez gibi kaynaşıp ortaya muhteşem bir kıvam çıkaranı da yok değil. Pek tontondur onlar, bulduğun yerde tut güzel okuyucu, hiçbi’ yerlere salma, muhafaza et. ツ
Bu arada hadi Bette ünlü biri ve mecrada var olmak zorunda ve o yüzden kullanıyor da; emekli teyze/amca ne diye kullanıyor sosyal medyayı? Gençlere yorumlar yapıyor, yaptığı yemekleri, börekleri gösteriyor, ikinci baharını sergiliyor? Yani, yargıladığı şeyi niçin kendi de yapıyor? Demek ki, yapılabiliyor!..
Fotoğraftaki eksiği bulunuz… ( Aslında fazlalık ama ツ )
Bu çekişmeler her devirde zaten yapılıyordu ancak teknoloji geliştikçe daha göz önünde olmaya başladı ve bu yüzden bizler de bu tür anlaşmazlıklara daha çok şahit oluyoruz. İyi/kötü olan her şey eskiden de vardı ama şimdi daha çok duyuyor ve görüyoruz çünkü; sosyal medya diye bir şey var.
Sonuç olarak; “Beraberce sevgi ve saygı çerçevesinde ne kadar da güzel yaşanır aslında.” diyelim ve öyle olmasını umalım.
‘Seni Seviyorum, çok seviyorum!’ deyin her fırsatta sevdiceğinize, kardeşinize, annenize, çocuğunuza, dostunuza. Kız – erkek evlat ayırımı yapmadan, uzağa yakına bakmadan, şekli şemaili takmadan, eskiye yeniye kasmadan sevin sevilin bi’an evvel terk-i diyar olmadan…
İklim´in Dora´n