Son sayfaları yırtılmış bir roman gibiydi. En heyecanlı yerinde bitmiş ve sonu asla öğrenilemeyecek bir roman… Yarım kalmışlığın verdiği yorgunluk ve hayal kırıklığını yaşıyordu belki de. Yaşlanmış görünüyordu. Hayal kurmaktan yoksun bir olgunluk sarmıştı etrafını. Yürüyüşü bile farklılaşmıştı. Daha kambur, yavaş ve özgüvensiz yürüyordu. O, artık yaşlı bir adamdı!
Çok erken büyümüş bir çocuk gibiydi. Bakışları bile daha farklı bakıyordu. Aşkın bahsinin geçtiği her an da dolan gözleri vardı. Yüzü belki düşünmekten belki de üzülmekten biraz daha kırışmıştı. Her tatlı sözde yukarı kıvrılan dudaklarını ise kullanmaz olmuştu.
Gerekmedikçe konuşmuyor, sahte sırıtmadan başka hiçbir gülüş bahşetmiyordu insanlara. Sanki bütün duygularından arınmış gibi davranıyordu da tüm duyguları en uçlarda yaşıyordu.
Gitmek, terk etmek istiyordu burayı. Eskiden mutlulukla gezdiği bu sokaklar ona acı veriyordu. Burada onu tutan hiçbir şeyin kalmadığının da farkındaydı ama… Ama hala buradaydı işte! Burada, bu evde, bu odada… Eskisi gibi yine tek başına ama eskisinden farklı bir adam olarak oturuyordu.