Sanırım yitirdiklerimizi aramaktan kaynaklanıyor bu özlem.
Hatirliyorum eskiden ramazanlarda sabahtan ikindiye kadar evlerde hatimler okunurdu herkes ev ev hatim dinlemeye giderdi.
İkindi namazından sonra güneş batmaya doğru yaşlı dedelerimiz caminin önünde biraz oturup arkadaşlarıyla hasbihal ettikten sonra sıcak pidelerini alıp evlerine doğru yönelirlerdi.
Evde iftar telaşı annenin yemek yapması genç kız varsa onun sofrayı hazirlaması,pişen yemekten komşuya bir tabak götürülmesi,sokaklarda yemek kokuları,dışarda oynayan çocukların koşarak eve gelip elini yüzünü yıkadıktan sonra ezanın okunmasını beklemeleri.
Yaşlıların akşam namazı için abdest alıp hazırlık yapmaları.
Bazende evde pişirilen bir iki tencere yemekle çat kapı komşuların,akrabaların kapısı çalınıp birlikte iftar yapılırdı.Hiç bir özel yemeğe,beklentiye girilmeden karşı tarafı zorlamadan,yormadan.Çünkü onlar için önemli olan şey yemeklerin çeşidi değil birlik, beraberlik muhabbetin olmasıydı.
İftar sonrası teravihe yetişmek için hızlıca sofra toplanır, bulaşık yıkanır, namaz kılınır koşarak camiye gidilirdi.
Gece sahura uyanıldığında komşular kontrol edilir uyanamayan olmuşsa uyandırılırdı.
Yapılan ibadetler,heyecanlar,telâşlar,zamanın kıymeti,muhabbetler,komşuluk hakkı,birlik beraberlik,paylaşım,yardımlaşma …ve daha saymakla bitiremeyeceğimiz birçok güzellik…
En önemliside hepsini içinde barındıran “Ah o eski Ramazanımız.”
Sedanur Doğar