Hemen protein demeyin, genetik kodlarımız demeyin. Düşünün neden?
Büyük çoğunluğumuz işlenmiş olarak alıyoruz yiyeceklerimizi. Bir et-tavuk-balık ürününü düşünürsek de kapalı kutularda yiyeceklerimizi -köfte, kuşbaşı, sucuk, salam, sosis, demir kutularda püre gibi balıklar, göğüs, but, vb…- kasaya götürüyor ve alıyoruz. Alırken düşünmüyoruz. Sanki hep böyleydiler. Parçalanmış, kesilmiş, derisi yüzülmüş… Belki de aramızda bir koyunu, bir ineği canlı görmeyenler de vardır. Dokununca kaçan, yavruları olan, onları koruyan, ses çıkaran, hatta güler/ağlar gibi bakan canlılar. CAN… Canlı…
Böyle konuşunca çılgın bir vegan mı var karşımızda bakışı alıyorum. Daha dün menümüzde tavuk sote vardı. bir önceki gün kardeşine sucuk kızartmış biri var karşınızda. Uzun zamandır düşünüyorum. Neden?
Sağlık için mi? O kadar çok belgesel izledim. O kadar çok makale, kitap okudum ki. Bu kadar araştırmaya bir şeyler çıkması gerekirdi. Kafa karışıklığıyla kalakaldım sadece.
İkiye ayrılıyorlar. Bir taraf evet et yemeli. Kesinlikle yemeli. Hatta yaşamak için muhtacız görüşünde. bir yandan proteinden, bir yandan demir eksikliğinden vurup duruyorlar. Ki ben demir eksikliğinden evin yolunu unutmuş biriyim. Bu zamana kadar yediğim bir halta yaramamış demek ki, deyip duruyorum o zaman. Canım annem var bir de. Vejetaryenlik konusunu açtığım günün ardına ıspanak yemeğine bile tavuk yerleştiren, menemene kavurma koymaya çalışan annem. Çocuğun vitaminsiz kalır, iğne yaparlar sana, hamileliğin zor geçer,bak bunlar yararlı, olur mu öyle şey annem. Çok seviyor. Bildiği bu elbette. Ama zorlanıyorum. Düşüncelerimi nasıl durdurabilirim ki? Kabul edin, kabul edelim lütfen kültürümüz süregeleni devam ettirmek ister hep. Toplum zorlar. Acaba doğru farklı olabilir mi diye düşünmek istemez. Tutup kolundan yedirmez belki ama psikolojik şiddeti hissedersin. Sadece yemek için değil, hayatının tüm alanları için yaptıkların uymazsa çoğunluğa, sivri ve inatçı bir kız/erkek olursun.
Bir diğer tarafta da bitkilerden yeterince protein alabileceğimizi, kimsenin proteinsizlikten ölmediğini anlatıyorlar. Tam tersine hayvansal ürünlerin kalp ve tansiyon hastalıklarına neden olduğu, bize zarar verdiği araştırmalarla anlatılıyor. Hayvanların seri üretime geçirilişi, yaşam alanları, ürünleri ede etmek için uygulanan tıbbi yöntemler, ilaçlar, kesimler, firmalar ve firmaların rant oyunları… Eti kim destekliyorsa ardında bir fastfood zinciri ve onun eti onaylayan araştırmacılara verdiği sermaye desteği var bu yayınlara göre.
Bilgi güzeldir. Ne kadar çok bilirsen o kadar aydınlanırsın. Görüşüm hep buydu. Mutsuz olabilirsin hiç sorun değil. Bil, mutsuz ol ve aydınlan. Fakat bu durum çok kaynak, çok düşünmek, önümüzde bir yığın bilgi kirliliği bulunması karıştırıyor her şeyi. Gerçek ne?
Ve gerçek ne olursa olsun bir üçüncü taraf var. His… Önümüzde etiketi bulunan, güzel ve mutlu inek çizimleriyle donanmış o parça parça ürün bir yiyecek mi? Yoksa yaşayan bir canlıyı seri üretime geçirip, doğal sayısının çok çok üzerinde üretim malı yaparak, hormonu pompalayıp pompalayıp önümüze mi sermişler?
Benciliz, başka türleri düşünemiyoruz. Düşünürsek rahatsız olacağız. O buram buram et kokusu kalkacak ortadan. İşin içinde zevk var. Yok mu? Var işte. Vahşi yanımız mı bu? Birçok şey artık doğal değil farkındayız. 20 yılmış bir ineği ömrü. Yani normalde. Küçücük yerde, hormonun, ilacın basıldığı alanında, sıkışık bir şekilde ayakta durarak 4 ya da 5 seneye iniyormuş bu ömür.
His… Takılıp kaldığım nokta burası. Artık dokunmak rahatsız ediyor. Düşünmek rahatsız ediyor. Parçaları birleştirince bir canlı gözümde yaşamaya başlıyor. Dikkatli bakın, ne yaptığınıza, ne yediğinize, ne söylediğinize, ne düşündüğünüze. Tabağınıza bakın. Hala yapabilmiş değilim. Yakında biliyorum ama bir deli Orhan Veli gibi “anlatamıyorum”….