BİRDEN BİRE GELİR:
Durup dururken, bir sağa bakıp, bir sola bakıp, ardından kısa bir kendimizden geçiş yaşarız, devamındaysa sorgularız “Ne yapıyorum ben” diye. Zaman geçmiş, geçmiş ise adeta bugünü değiştirmiştir. Ne yaşadığımızı, ne yaşayacağımızı, şu an ne yaptığımızı hiç bilmediğimiz karmaşık bir his.
SEBEBİ KİMİ ZAMAN İNSAN:
Bunun sebebi bazen yarım kalmalar, bazen insanın ta kendisidir. Zaman, zor seçimler yaptırıyor bize, bugün vazgeçip günü, ayı, yılı mahvetmek ya da devam eden süreçte geleceği karartmak. Hangisi daha kötü sizce, alışkanlıklar zor geçer, alışılmış neticede, nasıl geçsin ki. Geçtin mi de tam geçer ama. Bir süre hissizleşirsiniz her konuda, her insana, hatta ara ara aynaya. Kendimize bile farklı bakıp, tiksinip belki, nefret kusarız aynadaki bize.
Neden orada, bu gözler neden bize bakıyor, görmek zorunda mıyız, istemiyoruz oysa. Bakmamız da gerek değil mi?
Kendinden korkar mı bir insan, aynayı terk eder mi hiç?
Terk eder, kendini tanıyamazsa, tanıyıp da memnun kalmadıysa, terk eder. Değil ayna, bütün camlara küser, görmemek için hayal kıran yüzünü, karartır bütün saydam zeminleri, nesneleri, yerleri, duvarlara çevirir yüzünü kendini tanıyana kadar.
- Ne yapıyorum ben? Bütün sorunların merkezinde bu soru var.
- Ne yapıyorum şu anda?
- Neyi düşünüyorum?
- Kimi düşünüyorum?
- Neden düşünüyorum?
- Daha ne kadar düşüneceğim?
Ne oluyor bilader bu son zamanlarda, doğru insan olduğumuza emin miyiz biz?
Değiliz, değişmekte, güzelleşmekteyiz. Bir dil misali, açık kaynak kodlu program mıyız ki kendimize bir şeyler katıp, gelişmekteyiz sürekli. İnsan beyni hani kusursuzdu?
Neden gelişmesi gerekiyor?
Ham çünkü doğuşta verilen beyinler ham, daha saf ve eksik birçok konudan. Eğitimsiz beyinlerin yarattığı kargaşadan doğuyor hiyerarşiler, insansa gürültünün aşırısında sanıyor bilgeliği, oysa sükunet bilgelik, bunlar insanın içinde olan, gün geçtikçe açıca çıkan konular değildir de nedir ki?
Elbette konuşacağız, fikrimizi bam diye koyacağız ortaya, yapmamız gerek, iz bırakalım, intihar ettiğimiz çatıda olsun terimiz, kanayan ellerimiz duvarları tutsun, sürünene kadar bir şeyler öğrenelim, konuşamayacak olana dek eğitelim kız ve oğlan çocuklarını. Azaltalım cehaleti, bilelim kendimizi, inanalım kendimize, geleceğimiz dediğimiz ufacık elli, fındık burunlu bebelere. Domino gibi, bir kişiye değdirelim hiç değilse sihrimizi, o bir başkasına, o da bir başkasına, o da başkasına diye diye gider, gitmeli, gitsin artık.
Ne yapıyorum ben, ne diyorum, ne demeliyim devri kapansın, tutarlı, doğru, emin adımlar atılsın. Yoksa bitirir bu his bizi, nasıldır biliyor musunuz bu his?
Söyleyeyim size;
BERBATTIR:
Yorucudur, söndürür yüreğin ışıklarını, sabaha hevessiz uyandırır insanı, umut söz konusu bile değildir, çaresizdir, intihara yeltenemediği için de zorundadır “yaşamaya” devam edecektir de hayata, belki üç kuruş para için bir fabrikada, bir market, lokanta kasasında ya da iki tekerli, ölüm ruletinin üstünde, ensesi kalınlara veyahut evcimenlere yemek taşıyarak geçecek en güzel yılları.
Hani dışarıdan bakınca biz bu insanlara sıradan diyoruz, robot gibi geliyorlar ya bize, işte o insanların bir kısmı hayatlarından vazgeçmiş insanlar, onlar artık yalnızca bir yan rol, yardımcı karakter olmuş hayatta. Lafım hepsi için değil tabi zira bu işlerde çalışıp da hayallerine koşan onlarca arkadaşım var, iyi ki de var umudu olanlar.
Çekecekleri cefanın, sürecekler sefasını dillere destan türden üstelik.
Hayat, hepimizi bir tezek çukuruna, ama eninde, ama sonunda, bir şekilde yuvarlayacak bunu bilin, bunu hiçbir zaman unutmayın. Kötü günsüz bir dünya insanlığa fazla, en azından bir gün bile olsa ölmeyi dileyecek siniz mutlaka. O gününüzü not alın bir kenara, hiçbir zaman da unutmayın, hep bakın, dursun orada. Bakıp, burulup, üstüne bir de derin nefes alıp, şükredecek, mevcut halinize dua üstüne dua edeceksiniz.
GEÇMİŞLERE BAKINCA:
Geçmişin can acıtması bir yana dursun insanda yarattığı bu tarzda “İyi ki” silsilesi olduğu sürece hayatta daima, umut olmalı, inanç son bulmamalı, kelebeğin ömrü kısıtlı olmasına rağmen ne kadar kusursuz gelirse gözümüze, hamam böceği de o kadar irite eder kendinden, sırf çirkin, hoşnutsuz bir görünümü olduğu için, peki hiç düşündünüz mü, kelebek de istemez miydi hamam böceği kadar uzun yaşamayı, dayanıklı olmayı.
Poliyanacılık oynamaya gerek yok, hamam böceği de güzellik ister elbet, herkesin ütopyası farklı hayatta. Birinin arzusu diğerinin kabusu, hayat standardımız değişecek, birkaç sene sonra şu an istediğimiz şeyleri istemeyecek, çok alakasız yerlerde, bambaşka hedefler uğruna koşuyor olacağız. Sıkılacağız çünkü bugün istediklerimizden yakın bir zamanda.
Ya her şeye rağmen, çabamıza rağmen olmadığı, yorduğu, kavuşulmadığı için.
Ya da olduysa bile doygunluk, pişmanlık, gereksizlik, hayal kırıklığı yarattığı için.
Ne şekilde ne sebebiyle olursa olsun farklı olacak her şey, yeniden başlayacağız belki yıllar sonra, bu yazıyı okuduğunuz günün gecesi, gelecekte sizin için geçmeyecek bir gece olacak, bir kaybın eşiğinde, doğumhane kapısında, ameliyat sabahında, düğün ertesinde olmanız çok olası. Sıradan bir gece de olabilir tabi, bilemem.
SIFIR NOKTASINDAN ÇIKMANIN TEK YOLU UYANMAK:
“Ne yapıyorum” dediğimiz an, sıfıra inmiş, geçmişle gelecek arasında sıkışmış oluruz, korku, endişe, panik, heyecan, duygular birbirine karışır, delirmemek için mücadele eder, alakasız şeylere gülüp kahkaha tufanları yaratır, hiç olmadık yerde hüngür hüngür ağlayıp, yağmurları aratmayız. Bitmek, yok olmak, varlığımıza rağmen bir gölgeye dönüşmek üzereyizdir. Yolunun bulunması gerek, düzelmeli, hayata dönmeli, silkelenip kendimize gelip tekrardan etrafımıza neşe olmamız gerekiyor, gerçekten ne yapıyoruz biz! Kimdeysek kalkıp kendimize gelelim, bunun sonu yok, bataklıkta işimiz olmasın, yılan da olsa sarılalım ama yeter ki çıkalım bu bataktan. Dal uzanıyor, tutalım, çamur lekeleriyle dolu üstümüz başımız. Bir duş iyi gelecek, bedenimizin doğal halini geri verecek.
Yeni, tertemiz kıyafetler, güzel bir yemek, hafif bir tatlı, belki birkaç dal sigara, güzel bir şükür namazı. Hava da serinmiş, bir de hırka aldın mı sırtımıza, bizden iyisi yok valla.
Kapıya yönelelim, bugün mahallemizi bir güzel gezelim, ufak bir başlangıç olsun bizim için bu.
Hadi, nerede kaldıysak, daha da iyisi olmaya gidiyoruz, zor mu?
Asla zor değil, tutununca dala, bakınca aynaya, doldukça heves ve göründüyse umut, o halde başarı biziz, bunu istediğimiz sürece.