Uzun zamandır düşündüğüm tek şey değiştiğim. Değişiyorum. Bazen iyiye, bazen de kötüye. Çoğu günler her ikisi. Sıkışmış hissediyorum. Bilirsiniz insanlardan çoğu şeyi saklarsınız çünkü iç dünyanız var, her şeyi ortaya dökemezsiniz, anlatamazsınız ve kimsenin anlamayacağını düşünürsünüz. Gördüğünüz, izlediğiniz ve yaşadığınız bir hayat var. Bu hayat size her gün daha fazlasını gösteriyor ve anlatıyor, sadece biz baktığımızı kadarını görebiliyoruz. Bakış açısı çok önemlidir. Nasıl gördüğün, duyduğun, anladığın ve seçtiğin, biz ne yaşıyorsak bunlar bizim seçimimizdir. Daha derine girmeyi düşünüyorum. Değişiyorum çünkü değişmek istiyorum ama kötüye değil, daha iyiye ve biz bazen farkına varamıyoruz, iyi olduğumuzu, yeterli olduğumuzu, hayata nasıl bağlanıyorsak bunun doğru olduğunu düşünüyoruz, inanmamızı sağlıyoruz. Neden mutlu değiliz? Neden bazı şeyler yolunda gitmiyor? Neden bazen veya sürekli anlaşılmıyoruz? Sorunlarımız çok olabilir ama sorularımız azdır, çünkü cevaplarını çoğunlukla biliyoruz sadece kendimize bunu söyleyemiyoruz, çünkü değişmekten korkuyoruz ama gerçek şu ki, sen bugünkü kişiyle, dünkü kişiyle aynı değilsin ve yarında olmayacaksın.
Kendini seviyor musun? Bunun cevabını evet verirsen bu ne kadarı doğru ya da hayır dersen ne kadarından emin olabilirsin? Kendimi biliyorum, kendimi tanıyorum dediğimiz an, bu gerçek mi? Normalde insanların benim hakkımda ne düşündüğünü umursamam, haklı veya haksız olabilirler, günümün iyi veya kötü geçmesini de umursamam. Her günüm farklı. Sorunlarımdan kaçarak yetiştim – antisosyal biriydim. Dışarı çıktığımda insanlara yabancı olduğumu değil, kendime yabancı olduğumu fark ettiğim gün, durdum ve değişmek istedim. O günden bugüne kadar deniyorum. İyi olmaya çalışıyorum. Bu farkındalık güzel bir şey. Yaşadığım bu toplumda, bu ülkede insanların denemediğini değil, denemek istemediğini görüyorum. Her şey seçimlerimize bağlı demiştim ya, aslında bir nevi isteklerimize de bağlı. Seçimlerimizin çoğu isteklerimizdir. Kötü bir günün ardından, üzgün bir şekilde eve gelip, yatağına uzanıp acı çekiyorsan, alınma ama bunu istiyorsundur. Acıyı istiyorsun, acıyı seçmeyi istiyorsun bir süre sonra, ağladıktan veya içine attıktan sonra bunun bir çözüm olmadığını, paylaşmak istediğini ya da sorun her ne ise ona odaklanıp, çözmek istediğini ve seçtiğini görüyorsun. Bu böyle işliyor. Biz bu hayatta isteklerimize odaklanmalıyız, acıyı yaşıyorsak buna biz izin veriyoruz. Kendimize sormuyoruz – bazı kişilerin bize sormasını istiyoruz, tıpkı onların anlamasını beklememiz gibi. Fakat hayır. İnsanlar seni anlamak istedikleri gibi anlayacaklar, dinleyecekler ve sana öyle davranacaklar.
Kendi kendine konuşmanın bir delilik olduğunu mu düşünüyorsun? Bazen yalnız olduğun an olayları dışa vurup kendinle konuştuğun anlar, bir başkası tarafından deli gibi görünebilir mi? Delilik nedir? Bazı kişiler kelimelerin anlamlarını tam anlamıyla bilmiyorlar. Aşk gibi, sevmek gibi, saygı gibi. Her zaman bir eksiklik vardır. Hayatımızda tıpkı o sınav kağıdındaki boşluk doldurma soruları gibi, doldurmanız gereken, yani öğrenmemiz gereken boşluklar vardır. Her insanın bir yarası vardır, bu bazı kişilerde çoktur. Kabuğu tutmuş ya da ilk günkü gibi sızlayan. Sarılmamış, derin, acı dolu. Biz hayatımızdaki boşlukları oluştururuz. Metafor olarak bunların bir kısmı yaraya dönüşür. Bazı insanlar bunu sevmeye bile başlar. Dövme gibi üzerinde tutmaya çalışırlar. Bizi sevmeyen birisini unutamayız dediğimiz için unutmuyoruz veya yine istemediğimiz için, farkında değiliz, bize acı veriyor – söylemek istediğimiz çok şey vardı, içimizde tuttuğumuz, bize göre hoş ve bizim için önemli hayaller. Sevmek güzeldir, sevilmeyen bir kişi için güzel midir? Dövme gibi, neden sürekli üzerimizde taşıyoruz bu hisleri, duyguları ve düşünceleri? Olmayacağını biliyorsak neden üzerinde duruyoruz? Çünkü görmemiz gerekiyor.
Herhangi bir kişiye tamamen dürüst olamıyoruz. Sevdiğimiz kişi bile olsa, annemiz veya babamız olabilir. Sır saklamadığınız bir arkadaş bile. Kimseye göstermediğin bir yüzün var. Parlak masmavi bir gökyüzüne baktığında, her şeyin en iyi olmasını, küçük bir çocuk gibi kalmayı, tüm insanların mutlu olmasını, yoksulluğun, adaletsizliğin, sevgisizliğin olmadığını, karanlığın bile güzelliğini çünkü yıldızları görmemizi sağlar ve içinde tüm derinliklerinde her şeyin güzel olmasını istedin. Herkes ister. Bana hayalperest, saf veya aşırı iyi niyetli diyebilirsiniz, en kötü insanın bile iyiliği var. Körelmiş, kalıplanmış, üzerine basılmış bir pişmanlığı yatar. İmkanı olsaydı – bazı şeyleri geri almak istemez miydi? Kötü bir insan tam anlamıyla tamamen kötü olabilir mi? İyi bir insanda tam anlamıyla tamamen iyi olabilir mi? Her şeyi dengede tutan bir sistemi yaratmalıyız. Sevmeliyiz fakat bizi sevmeyen bir kişiyi değil, bunu kabul edebiliriz, sorunlarımız varsa, bunu çözmeye başlayabiliriz. Eğer hayatımızda her şey kötüye gidiyorsa, iyiye gitmesi için deneyebiliriz, değil mi? Tek soru, ne istiyoruz?