Sabah uyandığında gün daha doğmamıştı. Güneş onun üzerine değil de o güneşin üzerine doğmuştu âdeta. Sabahın o güzel seriniliğine kapılıp balkonda buldu kendini. Seher vakti ötüşen kuşlardan başka hiçbir seda yoktu semada. Kuşlar hep böyle erken mi uyanır? Hiç uyumazlar mıydı yoksa? Belki de hiç bilinmeyen diyarlarda gördüklerini anlatıyorlardı. Kim bilir? Kimi aşk, kimi bilgelik, kimi sevgi, kimi hoşgörü, kimi sadakat kimi de merhamet diyarından haber getiriyordu. Aralarında Kaf Dağı’nı görüp gelen de vardı belki de. Gözünü kapatıp kapkaranlık gökyüzündeki pasparlak yıldızların şahitliğinde bu güzel ezgiyi dinledi. Arafta, uyanıkken bir rüyada gibiydi. Çocuklar da seher vakti rüyalarında gördükleri masalları kuşlardan dinlerlerdi oysa. Hayal güçleri onların uçtukları ufuklar kadar geniş, ruhları da onlar kadar tertemiz ve saf birer kuştu onlar. Tatlı hülyalarında birer süper kahraman olur; kuşlarla birlikte gittikleri aşk, bilgelik, sevgi, hoşgörü, sadakat ve merhamet diyarlarından bolca sihirli tozlar alır, bunları kuşlarla beraber uçtukları her yere serperlerdi. Bunu özellikle seher vaktinde yaparlardı ki onların serptikleri sihirli tozlar daha toprağa nüfuz etmeden kimse görüp bilmesin, birbirlerinden kıskanıp sahiplenmesin diye. Çünkü onların serptikleri sihirli tozlar öyle güzel tohumlardı ki toprağa düştükleri yerde sümbüllenir, gittikçe etrafa yayılırlardı.
Derken sabah uyanır uyanmaz balkondan birbirine bağıran iki komşunun sesini duydu. Kafamı dinlerim düşüncesiyle kahvaltı dahi yapmadan hızlıca arabasına attı kendini. İş yerine arabayla giderken arabaların korna sesi, yol verme kavgasına tutuşan iki sürücünün gürültüsü patırtısı bunlara eklenen sıkışık trafiği de çekilmez hale getirmişti. Belki her gün aynı yolu paylaşan, aynı havayı soluyan, aynı hayat mücadelesini veren bu insanlar nasıl olurdu da birbirlerine ağza alınmayacak sözler söylerlerdi? Masallar diyarında dağ bile birbirine kavuşurken kaldı ki insan…
Yol kenarındaki evin bahçesindeki rengârenk çiçeklere gözü ilişti birden. Bunlar çocukların dünyaya serptikleri sihirli tozların sümbülleriydi. Her biri kuşların, çocuklardan başka kimsenin görmediği ve bilmediği masallar ülkesindeki diyarlardan getirdikleri müziğin tınılarını fısıldıyorlardı sanki. Çocuklar da her şeye inat söylüyorlardı hayat şarkısını. Çiçeklerin usulca ritim tuttuğu aşk, bilgelik, sevgi, hoşgörü sadakat ve merhamet musikileriyle beraber.