“Dünya’nın en mutlu insanı” Matthieu Ricard ile tanışın;
Fransa’da Pasteur Enstitüsünde Moleküler Biyoloji okumuş. 41 yıl önce Fransa’daki tüm rahat yaşantısını ve bilimsel çalışmalarını bırakıp, kendinde eksik hissettiği huzuru bulmaya Hindistan’a gitmiş. Hindistan’da Budizm okuyup, 30 yaşında keşiş olmuş. Nepal’de bir manastırda yaşıyor ve Dalai Lama’ya danışmanlık yapıyor. Matthieu Ricard’ın “Mutluluğa Övgü” isimli kitabı da uzun süre bestseller olmuş.
“Matthieu Ricard, neden dünyanın en mutlu insanı ve bu nasıl tespit edilmiş?” sorusunun cevabı da şu;
Wisconsin Üniversitesi nörologlarından Richard Davidson, uzun zamandır meditasyon yapanların zihnini görünteleyebilmek üzerine bir çalışma yapıyor ve Matthieu Ricard’ın beyin aktivitelerini inceliyor. Matthieu Ricard’ın kafasına 256 elektrot yerleştiriliyor. MR görüntülerine bakıldığında, beynin sol pre-frontal beyin zarında, bugüne kadar kaydedilen en yüksek seviyede faaliyet görülüyor. Yani; Ricard’ın beyni, mutluluğa dair çok yüksek bir kapasiteye sahip. Bu bölgede değerler +0.3 ile -0.3 arasında ifade ediliyor. Ricard’ın -0.45’in üzerinde. Mutluluk hormonunun gösterildiği alanlar sürekli etkin ve oldukça büyükler. Daha önce hiçbir nörolojik testte bu orana rastlanmamış. Ayrıca Ricard’ın beyninde meditasyon sırasında bilinç, dikkat ve hafızadan sorumlu bölgeler de son derece aktif.
Yürü be Richard, kim mutsuz edebilir seni…
“Dünya’nın en mutlu insanı” Richard Matthieu’nun mutluluk ve huzura dair yazdığı reçetesinden bazıları şöyle;
-Dış dünyayı kontrol gücünüzün sınırlı, geçici ve hatta aldatıcı olduğunu kabul edin. İçinize bakmaya, orayı kontrol etmeye çalışın.
-Mutluluğu yakalamak istiyorsanız çaba harcamanız, gelişmeniz gerektiğini kabul etmeniz gerekir. Hayat sipariş kataloğu değildir.
-Öfkenizin farkına varırsanız, kendini besleyemez ve varlığını uzun süre sürdüremez, zamanla yok olur. Öfkenizin farkına varmayı alıştırma yaparak öğrenebilirsiniz. Zamanla öfkeye, grip kadar seyrek yakalanırsınız.
-Keyif ile mutluluğu karıştırmayın, keyif insanı yorar, tüketir. Mutluluk öğrenilmesi gereken bir yetenektir. Her insanda bu potansiyel vardır. Yani; maddeye bağlı tüm zevklerin sonu aynıdır ve gerçek mutlulukla karıştırılmamalıdır.
-Mutluluğu oluşturan, huzur ve tamamlanma hissidir. -Bilinçlilik yani bilinçli olma hali, bütün imgelerin kendi üzerinde ortaya çıkmasına izin veren bir ayna gibidir. Bilinçlilik saf kavramsal bir nitelik olduğu için, değişim için her zaman bir olasılık vardır. Bütün duygular geçicidir. Zihin eğitiminin temeli budur.
-Düşüncelerin zihnimize gelmesini durdurmak imkansızdır ancak etrafınızdaki belirli bir sese ya da nefes alışverişlerinize odaklanarak onları biraz olsun susturabilir, zihninizi rahatlatıp temizleyebilirsiniz. Zihninizin kölesi olmak zorunda değilsiniz.
-Sağlıklı bir beyin, tıpkı bir ayna gibi olmalıdır. Nasıl bir ayna, farklı yüzleri gösteriyor ancak hiçbiri onun üzerinde yapışıp kalmıyorsa, düşüncelerimiz de zihnimizden aynı şekilde akıp geçmeli. Onların akışını izlemeliyiz, tutunup kalmamalıyız.
-Dikkatinizi özellikle nefes alışverişleriniz üzerinde yoğunlaştırın. Bir süre sonra düşünceler gelecektir fakat bunu fark ettiğiniz anda tekrar nefesinize odaklanmaya başlayın. Geçmiş ya da gelecek yerine, içinde bulunduğunuz ana odaklanmaya çalışın.
-Meditasyon, farkındalık ve duyarlılık yaratmakla ilgilidir. Örneğin anksiyete yaşıyorsanız, bunu durdurmaya çalışmak ve size kaygı veren düşünceleri unutmak mümkün değildir. Ancak duyarlılık ve gözlemcilik geliştirme yeteneği kazandığınızda, kaygınızı da tıpkı dışarıdaki seslerin akışını izlediğiniz gibi izleyip hissedebilirsiniz. Her gün belirli bir süre piyano çaldığınızda nasıl bir süre sonra ustalaşmaya başlıyorsanız, meditasyonda da durum aynı bu şekildedir.
Lakin…
Mutlu olmak için, bir Matthieu Ricard olman gerekmiyor. ツ
Sadece kendi mutluluk kaynağını keşfetmen ve ondan güç alarak kendini geliştirmen yeterli.
Ayrıca…
Mutlu olman başkalarına da bağlı değil.
Biri sana hediye verdiğinde ya da bir iyilik yaptığında mutlu oluyorsun. O kişi, senden bir şey alırsa ya da seni üzerse mutsuz oluyorsun. Demek ki; hep iyi ve olumlu şeyler beklentin var hayattan ve insanlardan. En ufak bir olumsuzlukta küsüyor, somurtuyorsun.
Demek ki; başka şeylerden ve başka insanlardan bağımsız kendi içinde mutlu değilsin! Aslında mutsuz da değilsin, sadece mutluluğa ve mutlu olacağına inanmıyorsun! Kendi varlığının ve gücün farkına var. Olan biten her şey, zihninde. Bir beynin var, o halde onu doğru kullanmayı öğret kendine. Mutlu olmayı bilip hayatı daha çekilir kılmak ve huzur dolmak; mutsuzluğu tercih edip acılara gark olmak. İkisi de senin seçimin?!
Mutluluk bir zorunluluk değildir. Sadece mutsuzluğun da mutluluk ile birlikte var olduğunu bilip, kabul edip huzursuzluğuna son vermelisin. Hayat elbet güllük gülistanlık değil her an. Sorunları da güler bir yüzle kabullenip, üstesinden gelmeye karar vereceksin. Çünkü karşına çıkan her olumlu ya da olumsuz şeyin ya da insanın bir görevi var seninle ilgili. Sen sadece onları karşılamayı bil, yeter.
Bunların hepsini sen de biliyorsun aslında ve fakat kendine, yüreğine fısıldamıyorsun. Yüreğinle bak hayata, belki gözlerin görmeyi bilmiyordur. Çünkü ‘bakmak’ ve ‘görmek’ aynı şeyler değildir! Gözlerin kör olabilir, lakin yüreğini köreltme. Güzel bakarsan, güzel görürsün.
Sonuca değil, sürece odaklan. Yaşadığın an’ı özümse ve hisset. Orda kal ve başka bir şey düşünme o an.
Hayatın da sonlanacağını düşünme. Yaşadığın sürede, yaşadığın ve yaşattığın şeylerin kıymetini bil. Olumlu veya olumsuz fark etmez. Hepsi senin için, hepsi senin ‘sen’ olman için varlar.
Azıcık da olsa acı çekmemiş bir insan, olgunlaşamaz. O yüzden acılarını da sev. Hayatını olduğu gibi kabullenmeyi öğret kendine. Başkalarına özenerek, başkalarının hayatını yaşayarak ‘sen’ olmazsın.
Önce kendini ve yaşadığın hayatı her şeye ve herkese rağmen sevmeyi bilmelisin. Sen kendini sevmezsen, başkalarından da seni sevmelerini bekleyemezsin. Sen kendine saygı duymazsan, başkalarından da sana saygı duymalarını bekleyemezsin.
Sen ‘sevgi’sin…
Sen ‘enerji’sin…
Sen ‘aşk’sın…
Sen ‘hayat’sın…
Sen ‘mucize’sin…
Sen ‘mutluluk’sun…
Şimdi kalk ve bir bardak su iç. Ama yudum yudum, sindire sindire. Sonra git ve yüzünü yıka, biraz önce içerek hayat bulduğun su ile. Şimdi derin bir nefes al farkındalıkla. Ve nasıl istiyorsan o şekilde şükret yaşadığına ve yaşadıklarına.
Sabret!
Çünkü; olanın da, olmayanın da mutlak bir sebebi vardır.
“Bu da geçer ya Hu!”
“Her şeye canını sıkma ey gönül. Ne bu dertler kalıcı ne de bu ömür.” öğretisini düstur edinip acıları azaltıp sevgiyi çoğaltmak, dünyayı beraberce huzur içinde daha güzel yaşanır hale getirmek lazım.Amma ve lakin cümbür cemaatin ve de şu kim oldukları bir türlü bilinemeyen el alem’in diline düşürmekteyiz kendimizi göz göre, gönül duya, bile bile…Yapma, etme!
Sabret, şükret, neticeyi seyret… Her şey güzel olur elbet.
Şükret!
Şükretmek; başkasının eksiğini görüp kendi haline sevinmek demek değildir. Başkasının hayatı ya da yaşadıkları ile kendininkini kıyaslamak demek değildir. Şükretmek; sabretmek ve fakat daha iyiye ulaşmak için azmetmektir. Elinde olanla yetinip, durumunu kabul etmek ve fakat hakkın olanı elde etmek için çaba sarf etmektir. Şükretmek; gerçekleri kabul etmek ve fakat hayallerine ulaşmak için çalışmaktır. Şükretmek; teşekkür etmektir. Az veya çok, sahip oldukların için teşekkür ettikçe daha mutlu olmaktır. Ve böylece huzuru bulmaktır.
Yaptığın şeyi, işini, vs. sevmiyor olsan bile -muş gibi yap. Onda seni eğlendirecek, motive edecek, güzel sonuçlara ulaştıracak şeyleri bulmaya çalış.
Biliyorum, çok zor. Ama yapabilirsin.
Zorunluluklarla çalıştığın işinde bile gülümse.
Biliyorum, çok zor. Ama yapabilirsin!
Yoksa hayatın çekilmez, dayanılmaz, katlanılamaz olur gitgide.Keşke herkes sadece sevdiği işi yapıp, bir de ondan para kazanabilse?! Lakin bu mümkün olmuyor her insan için.Şartlar insanı hiç istemediği şeyleri yapmaya, hiç sevmediği insanlarla muhatap olmaya, hiç beğenmediği hayatlar yaşamaya zorluyor.
Evet. Biliyorum.Ama yapabilirsin…
Mutsuz olduğun o anları, kendine hatırlatma!Kapa zihnini tüm olumsuzluklara, bir an evvel seni mutlu eden şeylere ve kişilere kavuşmak için çaba göster.
İyi düşün, iyi olsun… İnşallah bedenin sağlıkla; ruhun mutluluk ve huzurla dolsun.
Şimdi tekrar düşün;
Gizli maskeni, endişe gömleğini, olumsuzluk şapkanı, ego ceketini çıkarıp; ‘gerçek’ sen olmaya hazır mısın? O halde git ve nefes alabildiğini unutmadan, farkında olduğun ‘kendi gerçek hayatın’ı yaşa…
Bkz. https://www.kooplog.com/sevgili-hayat-yasadigim-her-sey-icin-sana-minnettarim/
Hoşa gitmeyen işlerde, boşa giden zamanlarla, yolunda gitmeyen hayatlar yaşıyoruz. Minnak ışıltılı, heyecanlı, hayat dolu birer çocukken; büyüdükçe hayat enerjisini yitirmiş mutsuz bireylere dönüşüyoruz. Bazen ölüyormuş gibi bir hisle boğulurken, hayatımız bir film şeridi gibi gözümüzün önünden geçiyor ve o an sorguluyoruz;
“Neden?”
İşte tam da bu yüzden, ‘kendin’ ol!
Kendine ve sevdiklerine bolca vakti ayırabileceğin işi yap, en bol parayı kazandıranı değil…( Ha, ikisi bi’ aradadır ne ala, hiç kaçırma. Hatta bize de söyle de bilelim. ツ )
Sana en çok gülümseyen insanları kaybetme, sen de bolca gülümse.
Restoranın, kıyafetin, arabanın, evin veya insanların asortiğini değil; gönlünü zengin, ruhunu dingin, sevgini ve bilgini engin edenini seç.
Mecbur olduğun ya da çıkar gözettiğin değil; yanında en çok rahat ettiğin, kendin olarak kalabildiğin, sevdiğin ve sevildiğin insanlarla ol.
İçinden, elinden, gönlünden geleni yap; başkalarının istediklerini ya da dayattıklarını değil.
Kendini başkaları ve onların hayatları ile kıyaslama. Kendine haksızlık ve hakaret etme.
Bazen kendini bulmak için ihtiyacın olan şey, sadece kendinle kalmaktır. Boşluk dolduran kalabalıklar değil; gönül dolduran ruhlar ile dost ol.
Bir teselli bul… Çünkü hayat budur.
Her ağrının, sızının, derdin, sıkıntının bir ilacı var, unutma. Tabii…
Yan etkileri olumlu ama her şeyin de bir dozu var. Her ilaçta olduğu gibi fazla da kullanmamak lazım ki; duyarsızlaşmaya yol açmasın.Her gün aç ya da tok karnına, gülümseyen bir suratla, en az bir kez kullanmalı. Sonrasında kafalar bin beş yüz; çiçekler böcekler güzel, dertler tasalar geçer gider… Hayat güzel.
Pollyanna bile kıskanacak yani…
Kalp ağrısı: ZHİ (Zaman her şeyin ilacıdır)
Maddi sıkıntı: HSGO (Her şey güzel olacak. Sadece zamanı var)
Manevi sıkıntı: HSBHV (Her şer’de bi hayır vardır)
Olumsuz durum sıkıntısı: BG (Bu da geçer)
Depresyon: MVAB (Mazeretim var asabiyim ben ama idare ederim)
İç güveysinden hallice durumu: BS (Buna da şükür)
Ucuz atlatma olayı: BBT + BS (Beterin beteri var, buna da şükür)
Hayallerin gerçekleşmemesi durumu: UFE (Umut, fakirin ekmeğidir)
İlaçların etkilerini görebilmek için, en az 6 ay kullanmalıdır ya. Hah, sen de bi dene bakalım böylece. Yılma, pes etme, sabret güzelce.
Daha da işe yaramazsa, Napoli’lilerin dediği gibi;’Koyver gitsin’ be ya….
De Hayde Kal Sağlıcakla
İklim´in Dora´n