Bu başlığa hemen hayır diyecek birçok insan vardır eminim.
Nedeni ise çok basittir ki insan baştan zaten kusurlu yaratılmıştır. Bunu yaratıcımıza bir eleştiri değil, günah işleyebilen ve düşünerek yargılara varan canlılar olduğumuz içindir bu ifadem.
Biz mükemmel değiliz ama hep bir mükemmellik çabası içinde savrulup gidiyoruz. Kendim de dâhil olmak üzere birçok insan kendi için, işi için bir çaba içinde. Hatta bu yazılarım için bile bir güzel olsun çabası içindeyim. Peki, bu ne kadar yanlış? Bence yanlış değil, olmamalı da.
İnsanımız her zaman bir şeyleri mükemmele ulaştırma çabası içinde olursa, bu teknolojik alanlarda ilerlemeler, siyasi kararlarda ilerleyiş veya kişinin kendi özel yaşamı da olur, o zaman ilerleriz bir şekilde.
Fakat bu mükemmellik kavramı, çok yönlüdür. Bir kişinin estetik düşkünü olup güzellik kaygısıyla mükemmele ulaşma çabasıyla, bir insanın kendini bir bütün olarak mükemmel görmeye çabalaması ya da bir insanın kendi iş alanında en yüksek statüye ulaşma çabası farklı mükemmellik arzularıdır. Hiçbiri birbirine karıştırılmamalıdır.
Mükemmel karakter yoktur mesela. Benim, bu yazılarımda önerdiğim şeyleri yapmadığım çoğu anlar da vardır ki bunlar da keza benim düşüncelerimi içermesine ve bu düşüncelerin doğruluğuna inanmama rağmen uymadığım eylemlerdir. Mükemmel iş de yoktur. En, miktar zarfının olması bile başlı başına bir görecelik taşır anlamca zaten. Mükemmellik de öyle değil midir?
Herkesin mükemmeli farklıdır ama herkes o mükemmelin içten içe diğerleri tarafından da görülmesi takdir edilmesini ister.
Kendimizi kandırdığımız çoğu zamanlarda mükemmel bir eşi, işi veya güzelliği başkalarının bakışları için isteriz aslında ama buna gerek yoktur. Bunu da kendi benlik egomuza yediremediğimizden kendim için yapıyorum diye kandırırız. Elbet bu her konuda, herkes için geçerli değildir. Ben de çoğu zaman ergenlikte taktığım en büyük problem olan cildimi başka insanlardan mümkün olduğunca kaçırarak geçirirdim. Sanki bir iki sivilceye takılacaklarmış gibi. Sanki onların beni eleştirmesi benim hayatımda büyük etkenler yaratacakmış gibi.
Bu nasıl hissettiğimiz ve nasıl hissetmek istememizle ilgili aslında. Ben hep bu tür sorunlarımı dile getirirken kendim için bunu istiyorum derdim ki bu söylemler hala bazen dilimde diyebilirim.
Bu insanı kendi kusurunu kabul etmekten çok kaçmaya yani kolaya itiyor. Gerçi kaçtığımız taraf da sizin mükemmel olmanızı umursamaz da bu sadece bizim kendi kaygılarımızın bir sonucudur. Algılarımız bizi kendi gerçekliğimize iter bir nevi diyebiliriz.
Kısacası, mükemmellik arzusu bitmez. Buna asla erişemeyeceğimizi bilsek de bu sonsuz kaygıda her zaman bir tarafımız boğulur. Bunu hem kendime bir öz eleştiri olarak hem de bu yazıma denk gelen okuyucuma binaen yazmak istedim.
Estetik kaygısı da, bir insan tarafından nasıl algılandığın da çok önemli değil aslında. Çünkü o da aynı şekilde aynı kaygıları zaten yaşamakta. Mutlu olmak anlıktır derler ya insanlar, o bizim doymak bilmeyen açlığımızdan. Dert biter, yenisi gelir. O dert olmadan da mutluluğun tanımı yapılamaz. O yüzden kusurlarını sevmek zorunda değilsin. Mükemmele ulaşmak da… Değiştirmek istiyorsan değiştir. Her şeyin çözümü, mutluluğun formülünü bulamazsın belki ama en azından yapmadığın her an duyduğun kaygı yerine yaptığın şeyi yine de denedim ifadeleriyle bitirebilirsin.
Şu gerçeği de belirterek bitirmek isterim bu yazımı. Eleştiriler asla bitmez. Kilo versen de, estetik yaptırsan da, cildin düzelse de sen sensin. Bu tür etkenler eleştirileri sonlandırmaz veya çevreni genişletmez ama kendini mutlu hisseden bir benliğin olduğu zaman, işte o zaman bir şeyler değişecektir emin ol.
Not: Bu yazıyı kendim bile çok karmaşık bulduğumu belirterek paylaşmak isterim. Mükemmeliyetçi yapıma anarşist bir başkaldırış olması adına bu şekilde paylaşıyorum. Okuyan arkadaşım mazur görürsen sevinirim…