Güneş çoktan batmıştı. Gökyüzü simsiyah rengine bürünmüş ayın ve yıldızın o biraz olsun parlatmasını bekliyordu. Caddeler bomboş, ıssız ve tenhaydı. İnsanlar havanın kararmasıyla, havanın bu denli soğuk ve saatin geç olmasıyla birlikte evlerine gitmişlerdi. Evlerine gitmeleri için birçok neden vardı; ama bazılarının da dışarıda kalmak için nedeni vardı. Bazı nedenlerin çoğunu kendimiz belirleyemeyebiliriz ve bu yüzden bunun da kendimiz ve başkalarının yaşantılarına birçok etkisi olur. Bazen de bu etki ve sonuçlara katlanmamız gerekir. Geçtiğim tenha ve başıboş caddelerden yürürken sokak lambalarının bile aydınlatmak için bir nedeni olduğunu düşündüm, içimden her şeyin bir nedeni olmak zorunda mı? diye düşünmeden edemedim. Kafamda bu soruyla beraber yürürken sahil kenarına vardığımda, tahminen 13-14 yaşlarında olan bir kız gördüm. Çimenlerin üstünde oturmuş gitar çalıyordu. Saat geçte olmuştu evdeki çocuklarım merak eder diye düşündüm ama gitar çalan kızı, gecenin bu saatinde ve bu soğukta neden orada durduğunu merak ediyordum. Neden evine gitmiyordu, ailesi merak etmiyor muydu, bu soğukta kafayı mı yemişti? Aklımda deli sorular kıza doğru yürümeye başladım. Sıcacık evimizde güvende olduklarına emin olduğum ailem bekleyebilirdi. Kız benim ona doğru yaklaştığımı gördü ve gitar çalmayı kesti. Gözlerini benden kaçırdı ve titremekte olan ellerine baktı, ellerini ısıtmaya çalıştı. “Merhaba” dedim, kız kafasını sallamakla yetindi ve gözlerini kaçırmaya devam etti, bense kızı inceliyordum ve kafamda hal bir sürü sorular vardı. “Burada bu soğukta ne yapıyorsun böyle?” diye sordum. Hava inanılmaz derecede soğumaya başlamıştı ve bende ellerimin verdiği reaksiyonlarla titremeye başlamıştım. Kız gözlerime baktı ve yanıtladı” Ailemin geçimini sağlamak için gitar çalıp şarkı söylüyorum. Buraya gündüzleri de geliyorum, gündüzleri daha sıcak oluyor.” Kafamdaki soruları yanıtlamaya çalışaraktan sorularımı sormaya devam ettim. Bir yandan titreyen ellerimi montumun cebine sokaraktan ellerimi ısıtmaya çalışıyor, bir yandan da güçlükle titremekte olan çenemle konuşmaya çalışıyordum. “Ama b-u- u… soğukta ne işin var b böyle” diyerekten sordum. “Önemli değil, alışkınım her gece böyle oluyor” dedi. Ben tir tir titrerken onun bu kadar rahat konuşması beni şaşırtmıştı. Her her gece mi burada çalışıyor r sun böyle? dedim tekrardan güçlükle. “Evet” diyerekten kestirip attı. Tekrardan gözlerini kaçırdı ve konuşmaya devam etti. “Annem ve bir erkek kardeşimle yaşıyoruz, annem bize bakmak için çalışıyor ama aldığı para üçümüze zor yetiyor. Bu nedenle benimde çalışmam gerekiyor. “Anlıyorum” dedim. Halbuki hiçbir şey anlamıyordum, gözlerine baktım, bu kızın neler çektiklerini yaşamadan nasıl anlayabilirdim ki? Onun çektiklerini asla anlayamazdık, anlıyorum derdiniz ama asla anlayamazdınız, kestirip atamazdınız. Aklıma hala yatmayan bir şeyler vardı, evet ailesinin geçimini sağlamaya çalışıyordu fakat gündüz çalışması yeterli değil mi onun için neden gecede çalışmak zorundaydı, hem de ıssız kimsenin olmadığı bir yerde beklemenin ne anlamı vardı? Gece çalışmanın, bu soğukta beklemenin ne anlamı vardı ki? Kafamdaki soruyu ona sordum. “Kardeşim hasta, evet sahilden şuan kimse geçmiyor ama siz geçtiniz. Ben sadece mucizemi bekliyorum” diye yanıtladı sorumu. Şaşkındım ve dediklerinden bir şey anlamamıştım, mucizemi bekliyorum derken neyi kastetmişti. “Kardeşin ne hastası?” diye soruvermişim. ” Kardeşim SMA hastası ve yeterli miktarda para bulamadığımız için tedavi ettiremiyoruz bu yüzden gece gündüz çalışmak zorundayım. “Evet anlıyorum” deyivermişim tekrardan. Soğuk esinti bir anda kayboldu ve yerini sıcak bir esinti almaya başladı yavaş yavaş titrememde geçmişti. İçimden bir ses bu kıza yardımcı olmam gerektiğini ve bunun benim çocuklarımın başına da gelebileceğini söyledi ve empati kurmamı sağladı. “Ben doktorum, kardeşine yardımcı olabilirim.” dedim. Kızın gözlerinde bir ışıltı belirdi. “Gerçekten mi? dedi. Heyecanlanmıştı. “Sahiden mi?” dedi. “Evet” dedim gülerekten. Konuşmamla birlikte sevinci hemen üzüntüye dönüştü.” Ama bizim size verecek yeterli miktarda paramız yok dedi üzülerekten. “Biliyorum ama sana yardımcı olabilirim, olabiliriz dedim. “Nasıl olacaksınız?” diye sordu. Birkaç saniyeliğine bu aileye nasıl umut olabileceğimi düşünmeye başladım. Zengindim, bu şehrin en ünlü doktorlarından birisiydim, iyi bir doktordum, bunu biliyordum. “Gel benimle seni eve bırakayım arabada da sana nasıl yardımcı olabileceğimi konuşuruz olur mu? dedim. “Gerek yok evim hemen şurada” eliyle karşı taraftaki gecekonduyu gösterdi, annesi küçük pencereden bize bakıyordu, benim baktığımı anlayınca hemen içeriye girdi. ” Tamam öyleyse, eğer annen müsait ise onunla da tanışıp konuşmak isterim, tamam mı fıstık?” Kız telleri paslanmış ve rengi sönük olan gitarını yırtılmış kılıfına geçirerek ayağa kalktı.” Adım deniz, fıstık değil” dedi. Bu yanıtı hoşuma gitmişti, ah çok özür dilerim deniz bende selim memnun oldum Deniz başını sallamakla yetindi. Gecekonduya varmıştık, Deniz’in annesi bizim eve geleceğimizi anlamış olmalıydı ki eskimiş kapı gıcırdayarak açıldı. “Buyurun doktor bey içeri gelin” dedi annesi. Şaşırdım, annesi doktor olduğumu nereden biliyordu?” Kafamda yine allak bullak soru içeri girdim. Deniz gitarıyla birlikte odadaki küçük kapıyı kapatarak bizi baş başa bıraktı. “Ben doktor Selim” dedim kendimi tanıtmaya çalışaraktan… “Doktor olduğunuzu biliyorum” dedi kadın. “Nereden biliyorsunuz?” diye sordum. Kadın kendine bir sandalye çekti ve oturdu. “Kızım her zaman anne kardeşim bir gün iyileşecek derdi hep, ben gece gündüz ağlar, dua ederdim. Beni ayakta tutan hep Deniz oldu daima güçlü durmamı sağlayan o oldu, bana umut verdi” dedi ağlamaklı bir sesle ve devam etti.” Babası öldüğünde çok üzüldük, çok ağladık, tek geçim kaynağımız gitti diye düşündük, onsuz ne yapardık, bir süre sonra ben çalışmaya başladım”. “Bazen gündüzleri, bazen geceleri işe giderdim. Bazen gece gidip hiç eve gelmediğim zamanlar Deniz bakardı hasta kardeşine okula gitmek yerine ona bakardı, bende isterdim kızımın okula gitmesini ama kardeşine kim bakacak doktor bey”, öyle zor bir haldeyiz ki dedi ağlayarak. Cebimden bir mendil uzattım. kadın gözyaşlarını sildi ve devam etti. ” Ama kızım hiç yakınmadı bu halinden, hiç kızmadı da, sadece mucizelere inandığını söyleyip dururdu hep…” Bak göreceksin bir gün kardeşim iyileşecek, tedavi olacak, iyi kalpli bir doktor bize yardım edecek derdi. Bende inanırdım onun bu sözlerine, hep dua ederdim. Dualarım sonunda kabul oldu o iyi kalpli doktor doktor sizsiniz dedi gülerekten. Bende çok duygulanmıştım ağladığımı belli etmemek için başımı çevirdim. Birkaç saniye kendimi toparladıktan sonra konuşmaya başladım. “Sanırım evet, o iyi kalpli doktor benim” dedim gülerekten… “Size yardımcı olmak için buradayım, eminim sizin gibi çok insan var ama bu iş için bir yerden başlamalıyız, öyle değil mi?” dedim. ” Tedavi şartlarını sağlayacak yeterli miktarda paranız olmadığı için çocuğunuzu tedavi ettiremiyorsunuz. Bu nedenle size maddi miktarda yardımda bulunacağım emin olabilirsiniz dedim.” ” Çok teşekkür ederim” “Çok teşekkür ederim” dedi kadın. Ağlıyordu. Bende ağlıyordum. Onların yaşadıkları şeyin ne kadar zor olduğunu biliyordum ve onlara yardım etmek istiyordum
Ertesi gün yazıhaneme gelmelerini orada daha detaylı bilgi vereceğimi söyledim. Uzun uzun konuştum. Ben konuştum, onlar dinledi, kafa sallamakla yetindiler, bir hafta sonra tedavi işlemlerine başladık. Küçük Boranın durumu iyiye gidiyordu. Annesiyle Deniz ellerinden gelen her şeyi yapıyordu. Deniz kardeşine çok iyi bakıyordu, annesi çalışmaya gidiyordu, tedavi sürecinde her gün yanlarında bulundum ve onlara umut dolu sözler vaat ettim. Onların içi de umut doluydu. 5 ay sonra küçük Boranın durumu gayet iyiydi, her şey düzelmişti. Deniz artık çok mutluydu ve okula kaydını yaptırmıştı. Annesi aynı işinde çalışıyordu ve “size en kısa sürede bu borcumu ödeyeceğim Selim Bey, gerekirse yıllar geçsin yine de öderim hiç şüpheniz olmasın” diyordu. ” Size güveniyorum” demem yeterliydi onlara bende onu yaptım onlara güvendim ve onlar sayesinde mucizelere inanmayı öğrendim.