2000 Yılına girerken ne müthişti her şey.
Hatırlayan var mı? Büyük bir coşku vardı. İnsanlık altın çağını yaşayacaktı. Bilimsel ve teknolojik gelişmeler insanlığın tahmin edemeyeceği düzeyde kendilerine yeni yaşam olanakları sunacaktı. Savaş ve kıtlık kavramları unutulacak, silaha ihtiyaç duyulmayacak, tıp geliştikçe yeni ilaçlar bulunacak, bulaşıcı ve kronik hastalıklar ortadan kalkacak, insan ömrünün ortalaması o günün ortalamasını iki katına çıkacaktı. Herkesin uçan otomobili olacak, hatta uzayda yazlık gibi uzaylıklarımız olacak, canımız isterse orada, istemezse dünyada yaşayacaktık. Sorunlar bitince insanlık doğanın çetin şartlarıyla başa çıkmış demek olacaktı ve terör denen lanet de bitmiş olacaktı. Demokrasiden daha iyi bir yönetim şekli bulunacak, fikir özgürlüğü ile birlikte dünyaya yeni bir aydınlanma saracaktı. Eğitimde, ulaşımda, sağlıkta, ekonomide, tarımda, sanayide ve hayatın diğer alanlarında o gün yaşanan sorunlar 2000 yılına girilen gecede son bulacaktı ve biz milenyum sabahında her şey değişmiş olarak uyanacaktık.
Müthiş bir propaganda ile zihnimize umut bulaştırmışlardı.
Bu kadar umudun arasında bir tek korkusu vardı insanlığın. Ya bilgisayarlar ve telefonlar 2000 yılını algılamaz ve 1900 yılına geri dönerse. Ne korkuydu ama. Korkumuz gerçeğe dönüşmemişti, bilgisayarlar yoluna devam etmişlerdi. Hatta internet yolu ile dünya giderek küçülmüş, hayat hızlanmış ve yapay zekâ hayatımıza derinlemesine dalmıştı.
Peki, ne oldu milenyum düşlerimize?
Kıtlık bitti mi? Et ve süt için hala hayvanlara ihtiyaç duyuyoruz, ekmek için toprağa ve tohuma ihtiyaç duyuyoruz. Dünyanın nüfusunun önemli bir kısmında hala beslenme sorunu var, açlık tehlikesi var. Afrika’nın bazı bölgelerinde hala kuyu suyu dışında su bulamıyor insanlar. Ülkemizde hala bazı köylere çamurlu yollardan ancak ulaşılabiliyor. Çığlar düşmeye devam ediyor ve bir çığın altında kırk cenaze kaldırmak zorunda kalabiliyoruz. İnsanlığın doğa ile savaşı devam ediyor evet. Kazanabilecek miyiz bu savaşı? Doğa çok acımasız davranabiliyor değil mi?
Terör bitti mi? Savaşlar bitti mi? Hayır. Sadece 2020 de kaç şehit cenazesi kaldırdık? Üstelik terör insanlığın en büyük baş belası oldu. Savaşlar devam ediyor. Hem de en vahşi hali ile. Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da, Libya’da neredeyse on yıldır iç savaşlar sürüyor. Klasik savaşların yanında dünya ölçeğinde ekonomik savaşlar, bir de üzerine dijital savaşlar eklendi. Hepsi birden insanlığın üzerine çullanmaya başladılar. İnsanlık hala silahlara yatırım yapıyor ve hala silah ticareti devam ediyor.
Demokrasiden daha ileri bir yönetim ararken, demokrasiyi arar hale gelmedik mi bütün dünyada. Uygurlar işkenceyi iliklerine kadar hissediyorlar. İnsanlar fikirlerini açıkladıkları halde hapishanelerde ömürlerini geçirmeye devam ediyorlar. Putinvari otoriter yönetimler bütün dünyada ilgi görüyor.
Hastalıklar bitti mi? Hayır. Verem dahi yeniden hortlamaya başladı. Kanser en büyük can alıcı olarak insanların yaşamlarını ellerinden alıyor. İnsan ömrü beklendiği düzeyde uzamadı. Üstelik gözle görülmeyecek minnak bir virüs bütün dünya insanlığının yaşamını alt üst etti, eğitim yapılamaz, üretim sürdürülemez, ticaret ve turizm yapılamaz, sokaklarda gezilemez, şehirden şehire gidilemez bir yaşamı hepimize dayattı.
İnsanlık özgürlüğü ve uzayı düşlerken evlerine tıkanıp kaldı. Çocuklarımız ve yaşlılarımız evden dışarı adım atamayacak hale geldiler. İşsiz kalanlar çoğaldılar. Umutsuzluğa düşenler çoğaldılar. Bir maskeye ulaşabilmek uğraşımız ve mutluluk sebebimiz oldu.
Milenyum düşlerimiz paramparça oldu.
Evet, ama hayat umutla yaşanır. Düşleri gerçekleşecek insanlığın er ya da geç.