Arkadaşlar hiç eşek kulaklı midas ismini duydunuzmu ? eğer duyduysanız ve midesın kim olduğunu merak ediyorsanız bu hikaye tam size göre .
Bu kral Midas’ın hikayesi. Bundan yüzyıllar önce güzel bir krallık varmış. Bu krallık Midas adlı bir kral tarafından yönetiliyormuş. Dediklerine göre Midas’ın o kadar çok altını varmış ki koca bir şehri satın alabilirmiş. Midas altınlarını çok seviyormuş ama hiç kimse onun sahip olduğu altınları görmemiş. Krallıktakiler bu kadar çok altının nereye gizlenmiş olabileceğini sürekli merak edermiş: -Kralımız o kadar çok altını nerede saklıyor dersin? -Hiçbir fikrim yok. İnsan nasıl olurda bu kadar çok altına sahip olup onu hiç göstermez.
Cevabı şuymuş, kral Midas altınlarını her zaman zindanda kilit altında tutarmış. Oraya her gün gider, sayısız altın külçelerini ve sikkelerini sayarmış. Kraliçe bunu ilginç bulur ve sıkça şakasını yaparmış: -Sevgilim, lütfen altınlarını her gün sayma. Ya günün birinde kaybolup giderlerse. Midas:
-Sakın esprisini bile yapma. Altının ne kadar paha biçilmez olduğunu bilmiyor musun? Boynundaki şu altın kolyeye baksana. Ne güzel değil mi? nasılda parlıyor gördün mü? Kraliçe: -Bu güzel bir kolye evet ama ne kadar paha biçilmez olsa da bize mutluluğu satın alamaz ki. -Benim için bütün mutlulukları satın alır.
Sen ne anlarsın. Bundan daha güzel bir şey nasıl olabilir? Kraliçe buna katılmıyormuş ama kocasıyla tartışmanın anlamsız olduğunu da biliyormuş. Kralın altın sevgisi her geçen gün artıyormuş. Altını o kadar çok seviyormuş ki kızı Marigold’un göbek adını bile altın koymuş. Marigold babasının bir tanesiymiş. Hayat doluymuş ve en küçük şeylerdeki güzelliği görüyormuş. Babasına sık sık seslenirmiş:
-Baba, gel bak! Bu çiçekler ne kadar güzel. Bugün çok güzel bir gün. Çiçeklerin üstündeki parlak çiğ tanesini gördün mü? -Gördüm ama altından daha parlak değil.
Sen bunu anlamazsın tatlım. Sen git, tek başına oyna. Marigold’da tıpkı annesi gibi anlayamıyormuş. Altın nasıl olurda çiçeklerden daha güzel olabilirmiş. Kral Midas zaman geçtikçe zindanda tek başına daha çok zaman geçirmeye başlamış. Altınları defalarca sayıyormuş. Birkaç gün sonra muhafızlar tuhaf bir adamı görüşmesi için kralın huzuruna çıkarmışlar. Adamın üstünde basit giysiler varmış. Kral bu adamın ayağında sandalet olmadığını fark etmiş.
Midas:
-Kimdir bu adam? -Majesteleri. Onu sokaklarda boş gezerken bulduk. Kaybolduğunu ve kalacak bir yerinin olmadığını söylüyor.
Midas:
-O zaman uzak bir diyardan gelmiş olmalı. Kayıp mı dediniz? O zaman burada kalacak yer verin. Gerçek evini buluncaya kadar burada misafirimizdir. Günler geçtikten sonra kral bu adamın adının Silennus olduğunu öğrenmiş. Ama şunu bilmiyormuş, Silennus orman tanrısının samimi bir arkadaşıymış. Silennus’un sarayda kalması için gereken her şey yapılmış, ona krallara layık hizmette bulunmuşlar. Ne istiyorsa hemen temin etmişler. Birkaç hafta içinde evinin adresini bulmuşlar. Silennus’un eve dönme vakti gelmiş.
Kral ertesi gece zindanında oturmuş altınlarını sayıyormuş. Biranda… Midas:
-Ne! Olamaz! Sende kimsin? Neden buradasın? -Ben ormanlar tanrısıyım, Midas. -Benim adımı nereden biliyorsun? Yoksa altınlarımı mı çalmaya geldin? -Benim altınla ne işim olur? Benim için hiçbir değeri yok. Ben sana teşekkür etmeye geldim. -Teşekkür etmeye mi? Niçin? -Silennus benim çok sevdiğim bir dosttur. Onu ne kadar iyi misafir ettiğini biliyorum. Misafirperverliğin beni de etkiledi. Herhangi bir dileğini gerçekleştirmek için buraya geldim. Söyle bana, ne istiyorsun? Midas kulaklarına inanamıyormuş.
İstediği şeyi dileyebilirmiş. Ne istediğini biliyormuş. -Bir gemi dolusu altın istiyorum. Hayır, bir saray dolusu altın. Hayır oda yetmez. Bir dakika. Beni neyin mutlu edeceğini biliyorum. Dokunuşum altın olsun. Benim dileğim neye dokunursam dokunayım saf altına dönüşsün. -Dileğini söz verdiğim gibi gerçekleştireceğim. Yarın güneş doğar doğmaz dokunacağın her şey saf altına dönüşecek. Ama sakın unutma kral, bu seni mutlu etmeyecek. Altın bütün mutlulukları satın alamaz. Midas: -Onun gibi biri altının kıymetini nasıl anlayabilir ki? Artık dünyanın en zengin ve en mutlu adamı olacağım ben. Midas o gece uyuyamamış.
Sabahın olmasını sabırsızlıkla bekliyormuş. Sonunda sabah olmuş. Midas altın dokunuşunu denemek için heyecanlanıyormuş. -Altından yapılmış bir yatakta uyumak kim bilir ne kadar rahat olur. Dünyada kimin böyle bir serveti var? Midas ondan sonra bulabildiği her şeye dokunmaya başlamış. -Artık altınlarımı saklamam gerekmiyor. Biraz dışarı çıkayım ve bütün sarayı pırıl pırıl parlatayım. Midas yoluna çıkan her şeye dokunarak koridorlarda yürümüş. Bahçeye çıkmış ve bütün ağaçlarla bütün bitkileri altına çevirmiş. -Bütün bu koşuşturmadan çok yoruldum. Daha bütün krallığı altına çevirmem gerekiyor.
Krallığın içinde bir yolculuğa çıkıp altın dokunuşumu herkese göstermem şart. Ama şimdi karnım aç. Önce bir şeyler yiyeyim ben. Sofrada kral için hazırlanmış meyveler, balıklar, etler ve her çeşit yiyecek varmış. Midas:
-Ne ziyafet ama! Çok lezzetli görünüyor. Ne! Hayır! Su nereye gitti? Çok susadım. Neler oluyor böyle? Midas o anda şoke olmuş ve korkmuş. Yavaşça masadaki her şeye dokunmaya başlamış ve olanları korkuyla seyretmiş. Çünkü her şey saf altına dönüşüyormuş. -Ne yiyeceğim şimdi ben? Çok susadım. Ne içeceğim? Altının ne yiyebilirim nede içebilirim. Dünyanın en zengin kralı açlıktan mı ölecek?
Kral çok üzülmüş. Artık kendisine hiç faydası olmayan yiyeceklere oturup bakakalmış. Tamda o anda kızı koşarak bahçeden ona doğru gelmiş: -Baba! Midas daha bir şey düşünemeden… -Olamaz! Marigold! Marigold parlak, güzel, küçük bir altın heykele dönüşmüş. Güzelmiş ama cansızmış. Nefes almıyormuş, hareket etmiyormuş. Kral Midas perişan olmuş. Sevgili kızı artık onunla beraber değilmiş. -Olamaz! Ne yaptım ben? Marigold! Bu beni nasıl mutlu edecek şimdi? Marigold, benim küçük güzel ışığım, bir şey söyle! Kralın gözleri yaş dolmuş. Zindana doğru koşmuş ve ağlayarak aman dilemiş.
-Kral Midas! Ne derdin var? Niye o kadar üzgün duruyorsun? Özel yeteneğini kazanalı daha birkaç saat oldu. Başka bir hediye daha mı istiyorsun? -Hayır, beni affetmen için sana yalvarıyorum. Bu yetenek kızımı benden alacaksa bana ne iyiliği dokunur ki. Altından yapılmış yiyecekleri ne yapayım ben? Hiçbirini yiyemem. Altından yapılmış suyu ne yapayım ben? Bir yudum içemem. Benim gerçek hazinem kızım ama artık… Artık benimle konuşmuyor.
Kızımın bir daha güldüğünü göremeyeceksem bunca altını ne yapayım ben? Lütfen, bütün altınımı al benden, her şeyimi al, ama Marigold’umu bana geri ver! Şimdi anlıyorum. Altın hiçbir mutluluğu satın alamaz. -Kral Midas! Hayatta çok değerli bir gerçeği öğrenmişsin. Altın gelip geçicidir. Asıl önemli olan sevgidir. Ve çevremizdekilerin şefkatidir. Sevgi asla ölmez. Sevgi asla yok olmaz. Al bunu. Bu şişenin içi sihirli suyla dolu. Altına çevirdiğin her şeyin üstüne birkaç damla serp. Bu su dokunduğun her şeyi eski haline döndürecek. -Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim. Kral kızına koşmuş ve ona birkaç damla sihirli su serpmiş.
Marigold nefes almaya başlamış. Kral kızını kollarına almış. -Baba, ne oldu burada? -Yok bir şey kızım, her şeyi eski haline döndüreceğim.
Midas daha sonra altına çevirdiği her şeyin üstüne sihirli su serpmiş. Altın pırıltısından o kadar bıkmış ki tahtanın sertliğini özler olmuş. Sonra kızıyla birlikte bahçeye çıkmış ve sihirli suyu ağaçlara, bitkilere ve çiçeklere serpmeye başlamış. Hayatında ilk kez doğanın güzelliğini görmüş. -Marigold, baksana. Bu çiçekler ne kadarda güzel. Bugün ne güzel bir gün.
Çiğ damlası çiçeklerin üstünde nasıl parlıyor, baksana. -Evet, baba. Kral Midas her şeyi eski haline çevirdikten sonra kızı ve karısıyla birlikte kahvaltı masasına oturmuş ve masadaki her şeyden bol bol yemiş. Bu kadar lezzetli yiyecekleri daha önce hiç tatmamış. Bardaklar dolusu suyla susuzluğunu dindirmiş. Bu sırada kızı ve karısı gülerek onu seyretmişler. Kral Midas bir daha da zindandaki altınlarını saymamış. Zamanını ailesiyle beraber geçirmiş. Etrafındaki küçük ve basit şeylerden keyif almış ve gerçekten bu dünyadaki en zengin ve en mutlu insan olmuş.