Meseleler…

Kaynak belirtilmedi

Meseleler;

I.

Biliyorum, hayat bir akış içerisinde, bu her zaman böyle oldu.

Sadece bazen akışın ne tarafında olduğumu kestiremiyorum. Akıntı yönünde miyim yoksa tam ters mi? Bir dursam muhtemelen fark edeceğim fakat içimden durmak gelmediği anlar oluyor. Hedefe yönelik hızlı bir koşu değil de kaçmaya çalışırken çelimsiz ayaklarıma dolanmaktan korktuğum için duramadığım bir koşu gibi… İnsan kendinden kaçarken en çok kendine yakalanır derler ya öyle bir şey işte.

 

II.

Dikenleri olan, zor ve huysuz biriyim, farkındayım. Ama içinde beni tanımaya dair merak duygusu olan hiçbir insan bu yanlarımla karşılaşmadı şu ana kadar.

Zaten Adem ve Havva’nın da hikayesi bir merakla başlamamış mıydı? Adem bilgelik ağacından bir elma aldı, seçim yapmanın ne olduğuna dair bir merak ile yaptı bunu… Teknik olarak yani kutsal kitaba göre, inanıyorsanız tabi, bizim hikayemiz de seçim yapmak ve merak duygusunun kaçınılmaz cazibesi ile başladı ve biz de devam ettiriyoruz diyebiliriz.

Hatta bana kalırsa aşka en yakın duygu da merak duygusu. Dahası birinin birini tanımaya ve nasıl olduğuna dair yoğun bir merak duyması benim nezdimde aşkın tanımı. Yoksa elin adamının nasıl olduğundan bize ne yahu!

O yüzden iyidir yani merak, sahip çıkalım bu duyguya. Göstermeyi de ihmal etmeyelim tabi. Yoksa merak edildiğimizi nereden bilelim demi?

 

III.

Olacak gibi olup olmayan şey en güçlü insanı bile derinden sarsıp yerle bir edebiliyormuş. Kendimden biliyorum bunu… O yüzden iyisi mi siz arkasında duramayacağınız veya mücadele edemeyeceğiniz hiçbir vaatte bulunmayın ben de göstermediğiniz hiçbir şeye inanmayayım, böylece orta yolu bulmuş olalım. Ne demişler ‘Bu duvar da beni seviyor olabilir, ama orada ve hiçbir şey yapmıyor, nereden bileyim sevdiğini?’. Göremeyince bilemiyoruz yani genel olarak.

 

IV

Her şey hiçbir yere varıyorsa o arada harcanan enerjiye ne oluyor? Muhtemelen heba oluyordur. Yazık be, olduğun yerde bir hiç uğruna harcadığın onca enerjiye yazık. Utan be insan. Emek verdiğin şeyin bir karşılığı olmayacağını bile bile verdiğin emekten utan. Çekil kenara, bak bakalım yapmakta olduğun şey de senin için bir şeyler yapmakta mı… Cevabın hayırsa bırak yani yapma bir şey. Zaten enerji harcayarak yeterince acı çekiyorsun bari hiçbir şey yapmadan sadece acını çek. Tek taraflı gemi yürümez, bak senden başka geminin ucunda kimse yok… Ya birini geminin ucunda görürsem mi? Ulan gördüğünde tutuverirsin ucundan, bırak şimdi tutmakta olduğunu…

V.

Aldım kamkat ağacını eve getirdim. Tropikal bir ağacı iki haneli sıcaklık görmeyen bir memlekete getirdim yani. Herkes olmaz, o ağaç orada tutmaz götürme dedi, dinlemedim getirdim. Küçükken de böyleydim herkesin olmaz dediğini bir de ben dener ‘harbiden olmuyormuş lan’ derdim. Aklıma Montaigne’nin bir denemesi geldi. Zeytin kavanozu reçel kokunca bunu araştırmak için tam yola koyulacakken evin hizmetlisi ‘Efendim onun içine incir reçeli koymuştum daha önce, o yüzden öyle kokuyor.’ dediğinde sinirlenip ben yine de gidip araştıracağım demiş. Yazarken fark ettim de belki hikayenin sonu ya da ortası böyle değildi. Net hatırlayamadım şu an, aradan 12 yıl geçmiş okuyalı, tamamen uyduruyor da olabilirim. Her neyse yani sonuç olarak bir de ben deneyeyim ve nedenini göreyime dair aptalca ama bana her defasında komik de gelen bir isteğe sahibim.

Ama ne yalan söyleyeyim ‘Ya ağaç büyürse?’ sorusunun tatlı ihtimali içimde meyve bahçeleri yeşertiyor… Hem belki buraya uyum sağlamasına da gerek kalmaz ve planladığım gibi 3-5 ay içinde canım ağaçla birlikte buradan gideriz.

Diren kamkat ağacı, bir süre birlikte yaşayabiliriz burada…

 

VI.

Kanatlarım kırılmış ama uçmayı unutmamışım gibi. Karşılıksız sevmek bana böyle hissettiriyor. Oysa sevginin kanatlarıma yeni bir renk katacağını ve bana daha özgür bir uçuş deneyimi sağlayacağını düşünürdüm. -Bu araya birçok şey yazıp sildim çünkü konunun muhatabının bile karşıma geçip dinlemediği şeyleri burada anlatmak kendime saygısızlık gibi geldi, bırakalım o mutlu etmek ile uğraştığı kişiyi mutlu etmekte olsun biz burada kendi aramızdaki muhabbete geri dönelim.-  Aman ya neyse ne diyelim mesela…

O kanat bir gün kırıldığı yerden daha güçlü bir şekilde var olacak ve ben artık kendini başkasının vermek istemediği bir sevgiye teslim etmeyen biri olarak aradığım özgür uçuşu yakalayacağım, yani bu şekilde düşününce biraz daha akıl sağlığımı koruyorum. Yoksa söylediklerime inandığımdan falan değil. Ama belli de olmaz. Zaman bir gün ansızın içindeki sevgiyi alıp daha güçlü bir şekilde bir başkasına sunduğun bir güne uyandırabiliyor seni. Bilemeyiz hayatın ne getireceğini ama kanadımı götürdü şimdilik onu biliyoruz. Kanadım geri gelmezse de tüm dünyayı yakıp yıkabilecek deliliğe sahip olduğumu da biliyoruz.

‘Uçmak istiyorum, kanatlarımı takın!’ diye bağıran birini görürseniz gördüğünüz yerde sarılın. Çünkü muhtemelen o kişi benimdir ve içten bir sarılma ile sakinleşecek kadar uysal bir yana sahibimdir. Tabi şimdi sarılmayın henüz bağıracak kadar delirmedim. O kadar da değilimdir herhalde, yani…

 

VII.

Mücadele etmekte olduğunuz kişinin sizin için mücadele etmekte olduğuna dair iddiada bulunduğunu ama bunun için eylemsel olarak hiçbir şey yapmadığını, başkasını kaybetmemek için yoğun bir mücadele verdiğini ve hiçbir yerden silemeyecek kadar o kişiye taptığını gördüğünüzde ne hissederdiniz?

Sanırım hissedeceğiniz şeyin ağırlığını kaldıramayacağınızı düşünüp hissizleşirdiniz. Yani en azından bende öyle oldu.

Her neyse derin ve uzatmaya enerjim olmayan bu konuyu kapatıyoruz.

Ölüm bu kadar yakınken, öleceğiniz ana kadar hiçbir anınızı kaçırmak istemeyecek kadar yanınızda olmaya istekli ve sevildiğiniz bir ilişki diliyorum sizlere.

Hadi yine iyisiniz durduk yere iyi niyetlerimi sunduğum bir yazı sonu…

 

VIII.

Hayatında mağdur rolü oynayan, neyi neden yaptığı üzerine bir düşünse hayatını kendi kendine zindan ettiğini görebilecek ama bunu yapmaktan kaçan kendine iyi gelen her şeyi elinin tersi ile itip zarar göreceği her durumu itina ile seçen birine yardım etmek sizin göreviniz değildir.

 

IX.

Koşarak kendinizden kaçarsanız sert bir zemine kendinizi çarpar ve paramparça olursunuz benden demesi.

 

X.

Sevgi eylem ve meraktır. İkisinin olmadığı bir yerde ‘Seni seviyorum.’ sözünü duyarsanız kanmayın, kanarsınız. Dahası kanadığınız yeri de tek başına bırakıldığınız için kendiniz sarmak zorunda kalırsınız, yazık olur. Kendinize yazık etmeyin. Kanayan yeri ancak kanatan gelip onarabilir ve o kişinin gelmeyeceğini bilmek bir kase tuz ile yaranızı sarmaya çalışmak gibi hissettirir.

 

XI.

Burnumun dikine dikine gitmeyi seviyorum. Hatta bir ara burun ameliyatı olup daha güzel bir burun ile burnumun dikeni gitmek gibi planlarım bile var. O derece bir küstahlık. Ama ben sizlere demiştim, kendi başının çaresine bakmak zorunda kalan bir kız çocuğunun başını eğemezsiniz. Ya o başı taşıyabilecek kadar yürekli ve net olup yanında olacaksınız ya da düşünce düzeyinizde amalarınız ile keşkeleriniz ile bir kenarda beklemeye mahkum olacaksınız. Çünkü bu tarz insanlar yapılması gerekeni karşı taraf yapması gerekiyorsa öleceğini bilse de yapmaz. Dedim ya başı dik gezerler, içindekini görme şansınız bile olmaz.

 

XII.

Bir rüya gördüm dün gece. Aslında ara sıra gördüğüme benzeyen ama tamamen farklı bir rüya. İkiz kız çocuklarımın olduğu temalı bir rüya… Daha öncekilerinde hep ağlayan gözler ile bu duruma tepki verdiğim bir senaryo görüyordum. Sanırım ‘çok güzel anne olacaksın’ dediklerinde ‘evet o kadar güzel anne olacağım ki dünyaya hiç getirmeyerek en büyük iyiliği yapmış olacağım.’ dediğimde çevremdekilerin ‘ikiz çocuğun olsun inşallah’ diye beddua etmelerinden etkilendiğim için bu tarz bir rüya görüyorum. Her neyse ilk defa dün geceki rüyamda ağlamadığımı gördüm. Hayalimdeki oturma odasında geçiyordu rüya. Arkası dönük 3 yaşlarında ikiz çocuklar oyun oynuyorlardı. Ben içimden ‘Umarım onları sevdiğimi tüm benliğinde hissediyorlardır.’ diye geçiriyordum. İçimden söylediğimi ikisi de duyup yüzlerini bana çevirdiler, iki çift yemyeşil ve boncuk boncuk bakan gözler, ‘Bizi sevdiğini hissediyoruz.’ deyip gülümseyerek bana doğru geldiler ve uyandım.

Bu rüyayı anlatma sebebim, 2 yıl içerisinde 3-4 farklı zamanda görüp her senaryoda dehşet duyduğum halde ilk defa huzurlu bir ortamda ve güzel bir şekilde tepki vermemin beni şaşırtması oldu. Demek ki bilinçaltım artık anne olabilecek potansiyelde hissediyormuş beni, ne tuhaf. Oysa bana sorsanız hala bile tam tersini iddia ederim.

Ama bebekler nasıl güzeldi, görmenizi ve mıncıklayarak sevmenizi isterdim.

Bu da bende farkındalık uyandıran tekrarlı bir rüyama dair ve sizi asla ilgilendirmediğini bildiğim halde anlatma ihtiyacı duyduğum için anlattığım bir anım.

 

XIII.

Sizi temenni ederim ki net olan her şey gerçektir. Size iyi ya da kötü fark etmeksizin net bir şekilde gelen birine güvenebilirsiniz. Kötüsü sizi üzse de netliği içinize su serpecektir. İyisi gelirse de hayatınızın baharını yaşarsınız. Ben bir bahara tanıklık edemedim, umarım siz tanıklık edebilirsiniz.

Huysuz Psikolog
Kendini bulma arayışında bir deli (;
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
soyleyeceklerim kisa:o kadar yalnizim ki

soyleyeceklerim kisa:o kadar yalnizim ki

Sonraki
Kumburgaz Çilingir Kumburgaz Anahtarcı

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.