Günlük hayatta kendini dünyanın merkezi sanan ve herkesten üstün gören birçok insanı görüyoruz, değil mi? Bu tip insanlara maalesef ki iş hayatımızda, metroda ya da arkadaş çevremizde rastlıyoruz. Toplumda sayıları bir hayli fazlaca olan bu insan grubunu bizler de farklı şekilde nitelendirebiliyoruz; megaloman, kibirli, narsist, egoist gibi sıfatlar yakıştırabiliyoruz. Uzaktan bakılıp değerlendirildiğinde aslında hepsi psikolojik bir rahatsızlığın göstergesi gibi adeta.
Megalomani ya da büyüklük kuruntusu, kişinin gerçek olmayan veya abartılan nitelikleri kendine yakıştırmasıdır. Aslında kendi içerisinde hastalık olmasa da derin bir psikolojik sorunun travması olabilir.
Kibir ise; tıpkı megalomani gibi insanın kendini büyük görmesidir. Kibir ve megalomani kavramını birleştirdiğimizde ise ortaya narsisizm çıkıyor.
Narsisizm veya özseverlik, kişinin kendisine tapması, kabaca tabirle kişinin kendisine aşık olması şeklinde de nitelendirebilir. Bebekken veya küçükken insanlar narsist oluyorlar çünkü farkında oldukları tek dünya kendileri oluyor. Belirli boyutta narsisizm ise normal kabul ediliyor. Eğer dış dünya ve akıl sağlığı için normal oranlarda değilse; kişi akıl hastalıkları ile karşılaşabilir. Önemli psikiyatrik rahatsızlıkla nevroz, paranoya hatta psikozda narsisizm etkileri bile görülebiliyor. Birinci narsisizmde bebek dış dünyanın ayrımına yapamıyorken; ikincil narsisizmde ise dış dünya gerçekliğini yitirmiş oluyor.
Narsisizmin mitolojide de birçok örneği mevcut. Bunlardan biri de Echo ve Narcissus hikayesi. Güzel bir peri kızı ola Echo, bir gün avlanan bir avcı görür. Narcissus adındaki gördüğü bu avcı çok yakışıklıdır. Echo bu genç avcıya ilk görüşte âşık olur amma velakin Narcissus bu sevgiye ne yazık ki karşılık vermez, peri kızının yanından hızla uzaklaşır. Echo bu durumdan o kadar etkilenir ki günden güne zayıflar, kara sevda ile içine kapanarak hayatını kaybeder. Ölmeden önce onun da kendisi gibi aşık olup kara sevdaya düşmesi için dua eder. Bütün vücudundan arta kalan kemikleri kayalara, sesi ise bu kayalarda “eko” dediğimiz yankılara dönüşür. Olimpos dağında yaşayan tanrılar bu duruma öyle kızarlar ki Narcissus’u cezalandırmaya karar verirler. Günlerden bir gün av izindeki Narcissus susamıştır ve bitkin bir şekilde bir nehir kenarına gelir. Buradan su içmek için tam eğildiğinde, sudan yansıyan kendi yüzü ve vücudunun güzelliğini görür. O da daha önce fark edemediği bu güzellik karşısında adeta büyülenir. Bu detayı verirken aynanın henüz keşfedilmediğini de belirtelim. Narcissus sudaki yüzünü görür görmez kendisine âşık olur. O ana dek kimseyi sevmediği kadar sever kendi görüntüsünü. O şekilde orada ne su içebilir, ne de yemek yiyebilir, aynı Echo gibi Narcissus da günden güne erimeye başlar ve orada sadece kendini seyrederek ömrünü tüketir. Öldükten sonra da vücudu Nergis, yani İngilizce Narcissus, çiçeklerine dönüşür.
Egoizmdeki bencillik biraz farklıdır çünkü egoizm genel anlamda bireylerin kendi çıkar ve amaçları dahilinde hareket etmesi olarak tanımlanıyor.
Yani aslında insanın bu ben merkeziyetçiliğinin, küçük dağları ben yarattım havasında, kibrinin içerisinde çoğu zaman psikolojik bir rahatsızlık söz konusu olabilir. En iyisi bu tip insanlarla mümkün olduğunca görüşmemek gibi.
Son olarak sizce bu durumda Mısır firavunları, Roma sezarları, diktatörler bu 4 başlık arasında hangi gruba girmiş olur?