Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia.
Size yeniden doğuş hikayesi anlatmamı ister misiniz? Ben çok isterim. Çünkü bunu bir katliam olarak tanıtmak istemem size. Bu bir yeniden yaratılış hikayesidir.
Srebrenitsa katliamı yapan Sırplar ölen Boşnakların mezarları bulunmasın diye derin çukurlar açmışlar ve ölüleri gömmüşler. Mezarların üstünü de ‘ekolojik’ dengeye uyması için yeşillendirmişler. Uydudan bakıldığında dahi görünmüyormuş mezarlar… Sonra, sonra bir gün mavi kelebekler çıkıvermiş ortaya. O kadar çoklarmış ki bu kelebekler uzmanlar nedenini araştırmaya başlamışlar. Mavi kelebeklerin çoğunluk göründüğü yerde ilginç şekilde bir toprak zenginleşmesi yaşanmaya başlanmış. Toprağın zengin minerallerinden, yani ölen Boşnakların toprağa karışması sonucu çıkan minerallerden bahsediyorum! Lavinia çiçekleri fışkırmaya başlamış. Bu güzel kelebekler Lavinia çiçeği özü ile besleniyormuş. Uzmanlar bu sayede 300! toplu mezar bulmuşlar. 300.
“Ölmek istiyordum, masum insanları koruma sözü verdiğimiz halde bize sığınan insanları koruyamadığımız için kendimi affetmiyorum.”
Hikayeyi nasıl buldunuz? Tarih bize ne kadar acı bir geçmiş sunuyor değil mi? Lavinia çiçeğinin asıl anlamını biliyor musunuz? Aslında evet, Özdemir Asaf’ın çok güzel bir şiiridir ama anlamı. “Naif, ölüm çiçeği. Hayalimdeki muhteşem sevgili.”dir. Her zaman naif bir insan olmak için çabaladım. İnsanları, en çok da sevdiklerimi kırmaktan hep korktum. Peki sonra ne oldu? kırıldım, sömürüldüm ve devrildim.
“Naif bir çiçektim, ölüm çiçeğine evrildim.”
Naif, ölüm çiçeği.
İşte bende buna bir Srebrenitsa katliamı demek istemiyorum. Çok mu üzüldüm? kesinlikle evet. Ama içten içe de ‘vay be!’ oldum. Düşünsenize bir Boşnaksınız ve ölüyorsunuz. Yıllar geçiyor ve bedeniniz toprağa karışıyor, toprak bir çiçek büyütüyor. Lavinia. Bu çiçeğin kelebekleri geliyor ve bedeniniz kelebekle buluşuyor. Özgürsünüz. Ölüm kadar özgürsünüz hemde.
Ben kendimi hiçbir zaman bir kelebek kadar özgür hissedemedim. Ben hiçbir zaman kendimi bir ölüm çiçeği kadar da ölümsüz hissedemedim. Ben neydim? Ben kimdim? Bu arayış içerisinde büyüttüm kendimi. Kendime sarıldım, kendi yaralarımdan öptüm. Düştüm, elimi tuttum. Kalkmamı söylemedikleri için mi hep bu kadar düşmelere meyilliydim? Öyleydim, bunu da sonradan öğrendim. Kendi eksenim etrafında döndüm, döndüm ve yere çakıldım. Kaburgalarım kırıldı, hevesim kırıldı ama yine bir şekilde ayaktaydım. Çünkü ben buydum ve asla bunu değiştiremeyecektim. Değiştiremedim.
Bu yazının sonucu nereye varacak merak ediyorsunuzdur umarım. Bana varacak. Benliğime uğrayacak ve orada derin bir soluk alacak. Sizde benim varlığıma ortak olacaksınız. Düşüncelerime karışacaksınız.
Bir gün Kaburgalarınızın ortasında bir sızı hissederseniz eğer beni hatırlayın. Mavi kelebekler ve güzel ölüm çiçeklerini de sakın unutmayın. Çünkü biz insanlar muhtaç varlıklarız. Acılarınızın üstüne melankolik şarkı sözlerini basmayın. Açın bu yeniden doğuş hikayesini okuyun ve benimle birlikte doğun.
Çünkü biz Mavi kelebeklerin Laviniasıyız. Kaburgada saklanırız.