Dizi Yusuf komiserin etrafında dönecek zannederken başka bir hal almaya başlıyor. Olaylar Cevdet komiserin ailesi etrafında gelişiyor. Serkan Keskin’i ben İsmail abi olarak tanırdım. Taner olarak gördüğüm zaman çok şaşırdım. Dizide her şey karışmaya başlarken bir de şekerci psikopatımız Selim ekleniyor. Amacı ne anlamıyoruz ama Taner’in onu gömdüğünden emin oluyoruz. Olaylar gelişirken her şeyden bir haber masum Tarık da komutanıyla uğraşıyor. Okan Yalabık’ın oyunculuğu muhteşem! Bizi Tarık’ın zihninin derinlerine sokmayı başarıyor. Emel de aynı şekilde bize kendini anlatmaya çalışıyor. Tabii onu anlamaya çalışsak da, aldatmasını kabul edemiyoruz.
Her hafta diziyi beklemeye başladım yayınlandıkça hemen izliyorum. Ah o Haluk Bilginer’in tiradları ah! O anlatırken görsel bir şeye ihtiyaç duymuyorsun, zaten her şey kafanda canlanıyor. Güzelce ayarını veriyor her seferinde. Nur Sürer’e de değinmeden edemeyeceğim. Her sahnesini hayranlıkla izledim. Dizide oyunculuk hakkında bir sıralama yapacak olursam kendisini en üst sıraya koyarım. Ailenin neden oğullarını koruduklarını, motivasyonlarını tamamıyla anlıyoruz kendisinden.
Sanırım bu kısımları fazla uzattım, hızlıca toparlamaya çalışacağım. Hiçbir şeyin aslında göründüğü gibi olmadığını görmeye başlıyoruz demiştim evvelce. İlkin Emel’in masaya çarpmasıyla hemen ölmesiyle, Selim’in benzer şekilde duvara çarpıp hemen ölmesi bizi tatmin etmiyor. Zaten sonrasında da ‘o şekilde’ ölmedikleri ortaya çıkıyor. Katilimizin net motivasyonunu anlamasak da (katili söylemeyeceğim) Yusuf komiser olayları çözmesiyle kalıyor.
Adeta şok etkisi yaratan Tarık’ın finali (Tarık’ın finali diyeceğim çünkü bence dizide iki final var.) bizi ekran karşısında donduruyor. Beni ümitlendiren Cevdet komiser’in ölmemiş olmasıdır bu arada, umarım ikinci sezonu ve Cevdet komiserimizi görürüz.
Şimdi gelelim ikinci finalimize, Selahattin amirin göründüğü gibi olmaması! Yusuf komiserin beyninde flashback’ler yaşanırken anlıyoruz ki dizide bu olayın azar azar veriliyor, ama tabi ki de yeterli değil. Dizi biterken ikinci sezonu sabırsızlıkla bekliyoruz. Ayrıca dizinin jenerik sahnesinin son bölümünün giriş sahnesi olması da ayrı bir hava katıyor.
Oyunculuklardan bahsedelim, Haluk Bilginer’in oyunculuğuna aşık oluyoruz çünkü izleyiciyi ses tonu ve duruşuyla etkilemesi dışında Cevdet komiserin neyi neden yaptığını sorgulatmıyor bize. Aynı zamanda Nur Sürer bize anneliğin nasıl bir duygu olduğunu verirken, hafif huysuzlukları, konudan bağımsız sözleriyle diziye hoş bir duygu katıyor. Ali Atay da zaman zaman Mecnun etkileri hissetsem de bende o rolle yer edinmesiyle bağdaşlaştırdığım oluyor. Serkan Keskin! Biz onu dünyalar tatlısı İsmail abi olarak bilsek de Taner rolüyle tamamen farklı bir rolün üstesinden gelmiş. Okan Yalabık bizi Tarık’ın psikolojisine tamamen sokmayı başarıyor ve oyunculuk dersi veriyor. Emel’in psikolojisini anlayabildiğimiz gibi, Selim’in ruh halini de bir o kadar anlamıyoruz çünkü rolleri bunu gerektiriyor. Tülin Özen ve Bartu Küçükçağlayan bu rollari hakkıyla yerine getiriyor. Oyunculukların bu derece muhteşem olacağını zaten tahmin ediyorduk, herkes rolünün hakkını vermiş.
Dizinin internette yayınlanmasının birçok faydasını gördük. Rahatça küfür etmeleri samimiyet katsa da zaman zaman bunu abarttıkları olmuş. Hafta hafta yetiştirmek zorunlulukları olmadığından rahatça kurgu yapılmış. Örneğin geçmişte Serkan Keskin hep sakallı. Geçmiş sahneler çekildikten sonra rahatça diğer sahneler çekilmiş. Müzik kurgusunun biraz hatalı olduğunu düşünüyorum çünkü müzikler ile neler olabileceğini az çok tahmin edebiliyorsun. Ayrıca bu dizinin kırdığı çok güzel bir klişe var. Normalde başroller yakışıklıdır güzeldir, mükemmel erkek ve kadınlardır. Tabii ki böyle olmak zorunda değil! Başrol neden göbekli olmasın, kel olmasın? Bu örnekler hiç yok demiyorum fakat diziler izlensin diye oyuncuların sahte mükemmelliğinden hepimiz yorulmadık mı?
Masum’u fazlasıyla övdüm ve eleştirilecek yerleri olsa da bunu elimden geldiğince az yapmaya çalıştım. Zira bu tarz yapıtların desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Yerli dizilerin ne hale geldiği ortada. İki buçuk saatlik tamamen zaman kayıpları. Ben zaten izlemiyorum demek kaçış yolu olmamalı. Ben neden mükemmel oyuncularımızın harcandığı dizileri izleyeyim ki? Sadece ve sadece kar amaçlı diziler olsun, reyting uğruna güzel olan diziler harcansın ki? Bu tarz diziler yeterli desteği ve izleyiciyi arkasına alsın ki bu gibi örnekler çoğalsın.
Dizi, film dediğin bir çok insanın emeğidir, iyi ve ya kötü olması ortada emek olmadığını göstermez. Bu sebeple güzel olanları destekleyelim ki kötüler doğal yollarla azalsın yerini güzel yapıtlara bıraksın.
O yüzden korsandan kaçınarak bu emeğin karşılığını vererek izleyelim. BluTV’nin açtığı bu yol sayesinde belki de birçok başyapıt izleyeceğiz. Bunun gibi birçok ‘kaliteli’ dizi ve filmin olmasını ümit ederekten yazımı bitiriyorum. Masum hakkında düşüncelerimi yazmaya çalıştım, umarım beğenmişsinizdir. Başka dizi yorumlarında görüşmek üzere!