Birkaç dostla yaşananlar üzerinden sohbet ediyoruz.
Sohbetin genelinde; “bu yaşananlar vurdu geçti hepimizi, insanlık böyle bir felaket daha görmedi ve görür mü bilinmez” cümleleri döküldü ortalığa.
Belli ki cümleler sadece yaşadığı zamanın farkında olan dostumuzun cümleleriydi. Beni düşündürdü…
Bizim kuşağın anne babaları, öğretmenleri ve bizler insanlık tarihi açısından yeterince bilgi ile donatılmamıştık. Yaşadığımız zamanda yaşananlar kadar biliyorduk olayları. İnsanlık tarihini şekillendiren olguların farkında değildik. Belli ki yaşamımızı birkaç siyasi olay, birkaç deprem, birkaç terör olayı ve bireysel birkaç hastalık etkilemişti. Dünya ölçeğinde insanlığı etkileyen olgular pek ilgimizi çekmiyordu.
Bilimde ve sanayideki gelişmeler, hızlanan dünya, uçaklar, internet, müthiş otomobiller, dünyanın öbür ucunun evimizde, elimizde olduğu anlar, keyfimize düşkünlük, bir giydiğini bir daha giymeme davranışları, evde beslenmeyi bırakıp restoranlarda takılmalar, her gün alış veriş merkezlerinde geçen zamanlar… üretimden çok tüketimle zaman geçiren zevkine düşkün toplumlar ve kuşaklar…
Evet, etrafımızda bir kaç iç savaş yaşanmıştı ama etrafımızdaydı, bize dokunmuyorlardı. Körfez Savaşı Irak’ta yaşanmıştı, Muammer Kaddafi Libya’da öldürülmüştü, Mısır’daki çatışmalarta Afrika’daydı, Suriye’de yaşananların ancak göç edenleri bizi etkiliyordu ya da işte olumsuzluklar çıkarsa operasyonlar ile çözüyorduk.
Bizim internetimiz, televizyonlarımız, bilgisayarlarımız, evlerimiz, arabalarımız vardı ve yaşamımız bunlardan da ayrışmıştı. Elbette bizim yaşadığımız otuz, kırk bilemedin elli yıllık zamanda bir dünya savaşı yaşanmamıştı, sarsıcı bir veba yaşanmamıştı. En çok depremler ve kanser sarsıyordu ama onlara da çareyi bulduk bulacak noktadaydık. En büyük korkumuz işsiz kalmaktı ve anlaşılabilir bir korkuydu. Ama yeni korkularımız da vardı, ya internetsiz kalırsak, ya telefonsuz kalırsak, ya televizyonsuz kalırsak ne olurdu?
Vicente Blasco Ibanez 1916’da tamamladığı Mahşerin Dört Atlısı isimli romanında, dünyayı o zamana kadar sarsan Hz. İsa (beyaz at) (iyilik veya kurtuluş olabilir), savaş ve kan (kızıl at), kıtlık (siyah at) ve salgın ve ölüm (soluk renkli at) hastalıklarının insan yaşamının üzerinde durur. Yazar kitabın ismini muhtemelen Albrecht Dürer’ in çalışmasından almış olmalı. Okumanızı öneririm. Hem I. Dünya Savaşı hem de II. Dünya Savaşı’na uyarlanmış şekilde iki kez de sinemaya uyarlanmış.
Bu resmedişlere ve romanlara baktığımızda, üzerine tarihi gelişmeleri de incelediğimizde bizim korkularımızın ve bu gün yaşadıklarımızın geçmişte yaşananlar karşısında ancak 21.yüzyılın felaketleri olarak tarihe geçebileceğini söyleyebiliriz. I. Ve II. Dünya Savaşını yaşayan kuşaklar bizler değiliz, İspanyol Gribini yaşayan kuşaklar bizler değiliz, Çiçek hastalığını yaşayan kuşaklar bizler değiliz, kıtlığı hiç yaşamadık. Veremi biz yaşamadık…Bilim insanları zaman içinde çözümler buldular. Günümüzde yaşananlara da çözüm bulacaklar ve insanlık yoluna devam edecek. Arada, ben de dahil, bazılarımız bu süreçte yenik düşebiliriz.
Yani, Mahşerin dört atlısı; iyilik (kurtuluş), savaş, kıtlık ve salgınlar geçmişten beri hep vardı ve var olmaya devam edecekler. Ve insanlığın geçmişte yaşadıkları insanlığa daha zor zamanlar yaşatmıştır. Bugün yaşananlar kimimizin hayatına kastetse de büyük çoğunluğumuzun sadece konforunu etkileyecek düzeyde.
Ve Mahşerin dört atlısı insanlıkla beraber yaşamaya devam edecek. Korkularımızı ve cehaletimizi yenmenin en güzel yolu bilgi ile örülü tarihin sayfalarını açmaktan geçmektedir. Bunun için sadece okullarımızdaki eğitim yeterli değil. Biraz okuyalım ve ömrümüze ömür katalım.
Kitap: Mahşerin Dört Atlısı, Vicente Blasco Ibanez, İş Bankası Kültür Yayınları, Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi
yorum yazın…