Meczup
Elini şakağına koymuş derin derin düşününen bir mahkûm mutlaka kendimi savunmamalıyım ne yapıp edip hakim karşısında savunma pozisyonunda durmamalıyım diyordu kendi kendine.
Derin düşüncelerini acıyla süsleyerek düşünmeye başladı, transfer aracında sağında ve solunda iki jandarma duruyor, tek kelime etmiyorlardı Eğer savunma pozisyonuna olursam hakim mutlaka beni cezalandıracak o yüzden başka bir yol bulmam gerekir diyordu meczup, jandarmalar tek kelime dahi etmiyorlar sağa sola bakmıyorlar öyle bir heykel gibi durmuştu. Adam eli şakağında düşüncenin tüm kabiliyetlerini de sınırlarını da zorluyordu. uzak sayılmayacak bir mesafe yol aldılar sessizliği dost bilerek, neyse ki bu meczup adama bu sessizlik yaramıştı gözlerinden bakışlarından hareketlerinden her şey anlaşılıyor; yüzünden kendinden emin tavırlarından bakışlarından net bir şekilde sıkıntısını çözdüğüne dair sinsi bir izlenim hissediliyordu.
Cezaevi aracının kapıları aniden açıldı gürültüyle, anlaşılmayan yüksek bir ses ile mahkumu araçtan indirdiler, kelimler ve sesler kendilerini hiç bu kadar aşağılık hissetmemişlerdi.
yukarı, mahkeme salonunun kapısının önünde kadar götürdüler; sağında ve solunda iki mahkum ile oturuyordu meczup adam. mahkeme salonundaki hakimin de duyabileceği bir şekilde: ” Evet, adalete inanıyorum mutlaka Adalet beni bulacaktır bu mahkeme beni Adil yargılayacaktır”dedi
Meczubun söylediklerini mahkeme salonundakiler ve dışarıda bekleyen herkes duydu. Sonrasinda adam kendine hafiften iç sesiyle kızdı “sen”dedi. “hesap vermiyorsun savunma pozisyonuna geçmiyorsun da yalakalık yapıyorsun, yalakalık yapıyorsun ha diyerek mahçup ve duyulmayan bir ses tonuyla kendine kızdı. Biraz sessizliğe sığındı, sessizliğin bir sulh rüzgarı olup herşeyi kasıp kavurmaya başladığı anda doğru kelimeleri buldu mahkum.
Daha yüksek bir sesle adalet var, Adalet Okyanus gibidir, bir şu misali tüm suçlar adalete varmaya mahkumdur. bunun dışında hiçbir hakikat yoktur içerdeki hakim bunu duydu. Biraz düşündükten sonra yargıç, mahkeme salonundakiler sordu. “Sen adalete inanıyor musun?” diye erkeğe sordu. köylü adam yok efendim biz adalete inansaydık burada ne işiniz olurdu hiç gelir miydim? ” Hakim aynı soruyu öbür tarafa kadına sordu. Sen adalete inanıyor musun kadında yok efendim adalet ne gezer, hem Adalet olsa biz burada olur muyuk heç!…”diye yanıtladı. bunun üzerine hakim tekrar sordu ikisine. “sizler buraya ne için geldiniz?” ikisi de birden dediler ki biz buraya hakkımızı almaya geldik. ” hakim hakkınızı almaya geldiniz öyle mi?” erkeğe sordu
– hakkını biliyor musun
-biliyorum efendim
kadına sordu hakkında biliyor musun? kadın da – hakkımı biliyorum
Hakim ikisininde yüzlerine bakarak: “Siz kendi hakkınızı biliyorsunuz Ben de hakkınızı size veriyorum.” Diyerek yolladı iki köylüyü gayet memnun kalmış halde mahkeme salonundan ayrıldılar
Ve bu iki köylü, kadın ve erkek birbirlerine sen hakkını biliyor musun diye sordular. Kadın:
– biliyorum
erkek kadına sordu sen hakkını biliyor musun?
“Kadın da Ben hakkımı biliyorum.” dedi
O zaman kadın dedi ki “benim hakkım benimdir.”
Erkek de dedi ki “benim de hakkım benimdir.”
biliyoruz ne olduğunu dediler ikisi hakkımızın
konuşa konuşa köylerinin yolunu tuttular.
Bizim meczup, iki tarafında iki jandarma ile mahkeme salonuna getirilir.
Hakim, adama sorar. “sen mi yargılıyorsun Ben mi yargılıyorum.” meczup ikimiz de yargılıyoruz. efendim.
– Nasıl yani
efendim şöyle anlatayım siz beni yargılıyorsunuz Ben de sizin kararlarınızı yargılıyorum
o ne demek! sen nasıl benim kararını yargılayabilir sinki mümkün mü bu?
– efendim şimdi bu mahkeme salonunda Siz beni yargılıyorsunuz hakimsiniz ben ise efendim sizin kararlarınızı yargılıyorum Siz kararınızı verdikten sonra sizin kararınızı temyiz ediyorum siz bir karar verdiniz Ben de temyize başvuruyorum. haliyle sizin kararınızı yargılanmış oluyorum.
– Evet,güzel..!
Meczubun vermiş olduğu cevap hâkimin hoşuna gitti ki adama sordu
– Senin burada ne işin var?
– Efendim ben adalete inanıyorum.
– Güzel, sorun nedir?
– Efendim adaleti kendim inşa ettim.
– Iyi tamam… ne güzel kendi ellerinle adaleti İnşa et!
– Evet, kendim adaleti inşa etmeye çalıştım.
– Öyle mi?
– Evet…
– Yani: sen bir suçluya cezasını da kendin verdin.
– Evet efendim ona cezasını kendin verdim.
– Peki neden bunu işinin ehli olan kişilere söylemedin?
– Efendim, ben her şeyi gördüm, her şeye şahit oldum, adaletin gecikmesinden korktum
– Sen gördüklerinin doğru, yaptığının adil olduğuna inanıyor musun?
– Evet efendim!
– Ya yanılıyorsan, ya senin bildiğin gibi değil ise…
– Ben kendi gözlerimle gördüm.
– Tamam, senin gördüğün o andır peki hayat bir andan mı ibaret? sen geçmişini hayatından saymıyor musun ya da hayallerin hayatının bir parçası değil midir? Hayat senin için sadece şu an mıdır şu an yaşadığın şey midir hayat?
meczup tek kelime dahi etmedi anladım dedi zira Adalet bir Okyanus gibi ise mutlaka ama mutlaka buharlaşıp yağmur gibi herkesin üzerine serpişir ama onun da bir zamanı vardır.
Mutlak ki sen hakikatı, doğruyu söyledin. Ancak; doğru yapmadım çünkü bizler adaleti kendi ellerimizle inşa etmeye kalkarsak asla hiçbir zaman gerçek bir suçluyu cezalandırmayız
meczup başı önünde sadece şunu sorabildi
– Neden?
– Çünkü söz konusu biz isek biz asla kendimizi, sözümüzü yargılamayız, biz kendinize ceza vermeyiz bizim yaratılışımız ve varoluşumuzu sağlayabilme varlığımızı; devam ettirme üzerine kuruludur bunun için kendimizi doğru ve mükemmel görmeye meyilliyiz Bu yüzden asla kendi kendimizi yargılamayız. eğer yargılıyorsak da bu bizim egomuzun arzusudur onun hoşuna gidiyordur. Gelelim esas meseleye…
Suçunu biliyor musun?
evet
evet cezanı biliyor musun ?
biliyorum
sana cezanı verdim
mahkum cezamı kabul ettim dedi ve….
mahkeme sona erdi.