Tekrardan merhabalar 🙂
Bildiğiniz gibi uzun süredir pandemi nedeniyle evdeyiz. Ben de bu evde kaldığımız dönemde zamanımın bir kısmını insanlarla sohbet etmeye ayırdım. Tabi ki sanal alemde 🙂
Insanların dertlerini dinlemeyi seviyorum, onların korkularını aydınlatmayı, kaygılarına bir nebze engel olmayı ve onların o dayanılmaz yalnızlıklarında yanlarında durmayı seviyorum. Çünkü farkettim ki gitgide çağımız maddeci insanlar tarafından işgal ediliyor. Ve bizim manevi tarafımız hep eksik kalıyor. Sıcak, samimi, çıkarsız bir sohbet, güven veren dostluklar, kalpte yuva kuran aşklar artık yok. Ataerkil toplumumuzda kadınlarımıza sinik roller veriyoruz, onları dışlıyoruz, erkeklerimiz ise erkek olmanın ağırlığı altında eziliyor. Din, kauçuk tadında siyaset malzemesi, ıdeolojilerimiz bizi ayrıştıran şeyler olarak karşımıza çıkıyor. Çok karamsar bir tablo çizdiğimin farkındayım. Ama durum bu…
Kimimiz sanata kaçıyor bu yüzden, bir şiirde bir şarkıda buluyor huzuru, kimimiz sosyal medyada kendisini geçiştiriyor. Suni gündemlerden, can sıkan haberlerden uzak duruyoruz böylece. Duyuyorum, “peki napalım sen söyle Fudua ?” diyorsunuz. Ki bu zor bir soru…
Sanırım bu soruyu yıllar önce amatörce yazdığım şiirden bir kısımla cevaplamak istiyorum.
…
Ey aklımın çamuruna
Ruh veren yüce
Yolumun daralan kısmında
Yolumu genişleten yüce
Ayaklarımı sabitle
Gülüşüme tılsım
Kollarıma can ver
Beni kendine esir et
Özgürlüğe mahkûmum !
…
Nasıl da çaresiz kaldığımı itiraf ediyorum, bu aczin beyanıdır. Bir “yüce”ye sığınmaya çalışmışım yıllar önce.
Daha önceki yazımda bahsettiğim ifadeye varıyor:” hayat kişiseldir”. Bunu unuttuğumuz müddetçe mutluyuz ama ne zaman huzru buluruz?
Bilemiyorum…
*(Bir sonraki yazım bir şiir tavsiyesi olacak, beraber aynı şiiri okuyalım istiyorum. Bu şekilde birbimize ruhen dokunmuş olacağız. Şimdiden heyecanlıyım )
*takip etmeyi unutmayın (: