Fırtınalar çıktığında sığınabileceği, zorluklar karşısında sendelemeyeceği, günlük streslerini yok edebileceği, umudunu, aşkını, sevgisini, ideallerini, yüreğini sımsıcak tutabileceği, ruhunu inciten duygulardan uzaklaştırabileceği, etrafına sevgi gülücüklerini yansıtabileceği, çevresine duyarlı olabileceği, doğa ve çevre bilincini içinde taşıyabileceği, ardıllarına bir mum gibi yanarak aydınlatabileceği, sanata, müziğe, bilime, spora, yeni fikirleri, sevgi ve aşkla üretebileceğimiz bir limanımız olmalı.
Öyle bir liman ki, fırtınalarımızda bizi kucaklayacak, yüreğimize su serpecek, bizi her alanda üretmeye sevk edecek bir liman. Bu limansa kendimiz olmalıyız.
Bu limanı kendimiz yapmalıyız. Tırnaklarımızla kazımalıyız, taşını toprağını kendi alın terimizle taşımalıyız. Belki tali yardımlar alabiliriz ama sonuçta bu limanı gururla ve onurla baakk bu liman benim limanım diyebilmeliyiz. İskelesini dahi kendimiz yapmalıyız.
Ne demek istiyorsun diyebilirsiniz. İnsanın özüne dönen, çelişkilerini yenen, insanlardan bahsediyorum. Ayrıntıya girmeyeceğim. Tekrara girmemesi için önceki yazılarımda ayrıntılı yazdım. Üreten insanlardan bahsediyorum. Sanatta, bilimde, sporda, yani alanında çok başarılı olan özgür insanlardan bahsediyorum. Özgürce bütün sorunlarından kurtulmuş, limanını sağlam yapmış, kendini bütün gücüyle, aşkına, sevgisine, üretkenliğine vermiş yürekli insanlardan bahsediyorum. Bu insanlar günlük yaşamayan, öngörüsüyle her türlü fırtınalara karşı limanına sığınan iyi yürekli, ben bütün şartlarda en iyisini yaparım diyebilen öz güvenli insanlardan bahsediyorum.
Anlık yaşama kültürüne sahip olan kişilerde ise sizce limanı kiralık olarak değerlendirilebilir mi?
Kendi limanını yapacak cesareti olmayan pes eden insanlardan söz etmek mümkün mü? Küçük bir fırtınada bile o fırtınaya karşı mücadele etmek yerine, bu duyguyu anlık faaliyetlerle öteleyenlerden; kısa vadede rahatlama hissine kavuşup, bu görmezden geliniyor olabilir mi?
Kendi iç dünyadaki fırtınalarını, partneriyle mutsuzluğunu, asosyalligini, kendini yenileyememeyi, üretememeyi, yaşamı sadece eş çocuk, yemek olan;maddi hırs, yüksek ego, hazımsızlık, negatif enerji yayan, gördüğü güzellikleri değersizleştirenler olabilir mi?
Özüne dönemeyen, sevgiyi gerçek anlamda yaşayamayan, yenilige kapalı insanlar olabilir mi? Toplumda bu duyguları bastırabilmek adına çocuklarının üzerine gereginden fazla anormal sevgi ve koruma güdüsüyle yaklaşılmasından bahsedilebilir mi? Böyle olmazsa huzursuz ve mutsuz olan-limanını çocukları üzerinden kuran bireylerden- evde temizlik hastası, bütün mutsuzluğunu aşırı temizlik yaparak kendinden kaçanlardan, temizliği her durumdan çok önemli, limanı titizlik olanlardan bahsedilebilir m?
Bazı insanlar evdeki partneriyle mutsuzluğunu, kendine güvenmeyip, eşinden ayrılma cesaretini gösteremeyip mutluluğun kaynağını dışarıdaki ilişkilerde arayıp, sürekli aldatan, bunu öz güvensizliğine bir kılıf olarak kullanıp anlık rahatlamayı;bazı insanlarda kumar, alkol, şiddet, uyuşturucu…….bağımlısı olabilirler mi?
Anlık yaşamayı tercih edip sürekli iç sorunlarını öteleyen insanlar, farkında olmadan, kendi özünden uzaklaşarak eşinin, uyuşturucunun, kumarın, şiddetin kölesi olabilirler mi?
Yani limanı kiralık olarak; Liman sahibine bağımlı, her türlü fırtınada zayıflıklarından, limanı kaybetme korkusu yaşarlar mı? Kiraya veren liman sahibi de kirayı istediği kadar yüksek tutup limanı olmayanların kendi limanına kira için geleceklerini biliyor olabilir mi?
Sizce kendi limanımızı kendimiz yapmayı başarıp, öz kültürümüzle, öz yüreğimizle, içgüzelligimizle, sevgimizle, duruşumuzla, paylaşımlarımızla destekleyip, özgür bireyler olabilir miyiz?
limanımızın olması dileğiyle.
Not: Bütün yazılarımı, birbirini destekleyerek tamamlamaya çalışıyorum. yazın hayatında, doğruyu bulma adına her türlü eleştiriye ve görüşlere açıgım. Bir türkümüz derki; NE KADAR BİLİRSEN HEY DOST BİLENE DANIŞ, DANIŞAN DAĞLARI AŞAR MI AŞAR, DANIŞMADAN YOLA ÇIKAN KİŞİ ŞAŞAR MI ŞAŞAR. Aşkla, sevgiyle, saglıklı kalın.