Lastik Pabuçlar(Gerçek Bir Hikaye)

Fotoğraf sahibi: Pixabay (@Pixabay on Pexels)

    Saniye, bekar kalmasınlar diye erkenden evlendirilen Nazmiye ile Kamil’in ilk çocuğuydu. Henüz 6  yaşındayken babası askere gitmiş annesi ve bir kardeşiyle babasının ailesine emanet edilmişti. Bir amcası vardı ve amcasının iki kızı; Sedef ile Gülsüm. Sedef 16 Gülsüm 14 yaşındaydı. Saniye’nin amcası Mehmet çarşıya indiği günlerin birinde o zamanın en lüks eşyalarından olan lastik pabuçlardan almıştı. Kendi kızlarına aldığı lastik pabuçlardan ‘’Kardeşimin emanetidir, el kadar çocuğu ayırmak olmaz.’’ diyerek kırmızı olanı Saniye’ye getirmişti.

    Saniye tarlada çalışanlara azık götürüyordu. Minicik ellerinde bakraçlardaki yemeği, sırtındaki ekmekleri 3 km uzaklıkta tarlaya taşıyordu. Bir gün tarladan döndüğünde amcasını elinde pabuçlarla gördü. Merak edip o tarafa gittiğinde amcası;

-Saniye kızım gel buraya, bak bunu da sana aldım.

    Deyip kırmızı pabuçları kıza verdi. O an sanki dünyalar Saniye’nin olmuştu. Daha önce hiç bu kadar mutlu olmamıştı. Sevincinden amcasına sarılıp teşekkür etmeye başladı. O sırada arkadan kıskaçlıkla izleyen iki çift gözü fark edemedi.

      Ertesi sabah tarlaya giderken özene bözene yeni pabuçlarını giyerken Sedef ile Gülsüm geldi. Gülsüm:

-Saniye biz bugün top oynayacağız bizim azıkları da sen taşı.

Dedi ve azıkları Saniye’ye yüklemeye başladı.

Saniye:

-Ama tarla çok uzak yüklerde fazla olunca taşıyamam ki topunuzu tarladan gelince oynarsınız. Dedi

Saniye böyle dedikten sonra Sedef:

-Öyleyse çıkar babamızın aldığı pabuçları. Dedi ve saniyenin elinden pabuçları aldı.

-Eğer tarlaya gitmezsen pabuçlarını atarız bir daha bırak giymeyi göremezsin bile.

   Saniye dengesini dahi koruyamaz haldeyken çıplak ayaklarıyla ağlayarak tarlanın yolunu tuttu. Yoldaki yabani otlar ayağına batıyor ve çok acıtıyordu. Öküz arabalarının gittiği yerde otların olmadığını görüp o izleri takip etti. Batmış dikenlerin acısına dayanamayıp bir yerde mola vermek istedi. Ancak azıkları tarlaya vaktinde götüremezse dedesinin ona ne kadar kızacağını düşünüp acı içinde yürümeye devam etti. Tarlaya vardığında kardeşi ile ilgilenen annesini görüp hemen saklandı. Annesinin ayaklarını görüp üzülmesini istemedi. Azıkları bırakıp;

-Azıklarınızı getirdim! Diye bağırıp kaçtı. Tarladan uzaklaşınca bir yere oturup ayağına batan dikenleri çıkardı ve yoluna devam etti. Eve varınca hemen Gülsüm ile Sedef’in yanına gidip pabuçlarını istedi. Sedef:

-Eğer bugün olanları birine anlatacak olursan pabuçlarını sobaya atarız. O yüzden ağzını kapalı tut. Dedi ve pabuçları Saniye’ye attı. Pabuçlarını alan saniye koşarak oradan uzaklaştı.

    Bu durum günlerce devam etti. Saniye her gün minicik bedenindeki ağır yükle upuzun yolu çıplak ayaklarıyla gitti. Bir gün azıkları bırakıp kaçarken yengesi ardından bağırıp ;

-Kız! Öyle kaçma hemen gel bir işin ucundan tut. Dedi Saniye bir süre yengesine yardım ettikten sonra dönmek için yola koyuldu ama hava kararmıştı ve kağnının bıraktığı izleri göremiyordu. O izleri ararken kendini bilmediği bir yerde buldu. Evet küçük kız gece vakti ormanda kaybolmuştu. Korkudan ne yapacağını bilemeyip bir yere oturup ağlamaya başladı. O sırada ormandan gelen bir ıslık sesi işitti. Önce çok korktu. Daha sonra gelenin bir asker olduğunu hatta o askerin babası olduğunu fark etti fakat ayağındaki dikenlerden kalkamadı. Babası da Saniye’yi fark edip hemen yanına gitti. Kızın kanayan çıplak ayaklarını görünce:

-Kızım senin ayaklarına ne oldu böyle?

 Diyerek ağlamaya başladı. O gece Saniye ve babası beraber ağladılar. Yoksulluğa ağladılar, hor görülmeye ağladılar, haksızlığa ağladılar o ana kadar ne kadar kötü şey yaşanmışsa hepsine ağladılar. Sonrasında Kamil Bey’in içini öfke kapladı. Bıraktığı emanete yapılanı görünce sanki başından kaynar sular dökülmüştü. O anki öfkesiyle vücudunun kontrolünü kaybetmiş gibi kızını alıp eve döndü.

-Baba! Size bıraktığım emanete böyle mi sahip çıktın kızıma bir pabuç dahi almadan tarlaya gönderirken giderken söylediklerim hiç mi aklına gelmedi mi?

Bunları duyan abisi Mehmet Bey;

-Kamil ben Saniyeye daha yeni pabuç aldım. Hiç onu ayırmadık emanetine gül gibi baktık bu sözlerini mi hak ettik?

-Öyleyse kızımın bu hali nedir Mehmet? Ayakları kandan görünmüyor? Bu mu gül gibi bakmak?

Duruma el atan babaları;

-Durun hele artık! Ne olduğunu çocuğa soralım. Neden pabuçlarını giymedin kızım? Anlat bakalım.

   Dedesinin sözü üzerine Saniye korka korka her şeyi anlattı. Saniye lafını bitirir bitirmez amcası fırlayıp kızlarının yanına gitti. Dedesi:

-Haklıymışsın oğul emanetine sahip çıkamadık. Gereği neyse yaparız yarın çarşıya iner kızımıza pabuç alırız. Gülsüm ile Sedefe Mehmet gereken cezayı nasılsa verecektir. Kızım sen de annenin yanına git ayaklarını temizle sonrada hep beraber yemek yiyelim. Sıkmayın nolur canınızı. Aylardır oğlumuzu görmedik hiç özlem gidermeyelim mi?

Deyip konuyu orada kapadı. Ertesi gün Sedef ile Gülsüm kırmızı pabuçlar ile gelip Saniye’den özür dilediler. Ve Kamil Bey Saniye’yi çarşıya götürüp istediklerini aldı. Mutlu sonla bitmiş bir hikaye gibi görünse de Saniye’nin içindeki öfke ve hesap sorma arzusu dinmedi. Yıllar sonra onu şu sözler yatıştırdı;

‘’Uğradığınız haksızlığın hesabını soramadığınıza üzülmeyin! Zira bazı hesapları sorma kuvvet ve kudreti yalnızca Allah’a aittir.’’

              (Gerçek bir hikayeden ilham alınarak yazılmıştır)

 

                                                                                      Elif Ezgi Marazoğlu

 

 

 

 

 

Elif Ezgi Marazoğlu
Ben Ezgi. 16 yaşındayım. 10. sınıf öğrencisiyim. Yazmak benim için vazgeçilmez bir uğraş. Kendimi yazdıkça ifade edebiliyorum, yazdıkça iyi hissediyorum. Ve en büyük hayalim bir gün okunan bir yazar olmak.
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Herkesin bir sevgiye ait dili vardır.
Sonraki
PROZACA BENDEN NOTLAR

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.