Lâl

” Sessizlik, kendimi bildiğimden beri içimde taşıdığım koca bir buz kütlesi gibidir. Hiç erimez, hayatı boyunca üşümeye mahkûm olan insanlar anlar 

Dünyaya geleli yirmi yıldan biraz daha fazla oluyordu. Bu yüzdendir ki sessizlik çocukluğumdan bu yana sığınmak zorunda kaldığım tek durağımdı benim. Lal ile mühürlenmişti dudaklarım. Ne  yöne dönsem, ne zaman içimdekileri birilerinin yüzüne bağırmak istesem sessizlik beni kucaklardı sadece

Konuşmamak.

Konuşabilen insanların en büyük nimeti olan dil, benim sahip olmayı umut ettiğim ama asla ulaşamadığı bir hazineydi 

Babam bu dünyadan çok erken göçmüştü, ben henüz ilkokula bile gitmiyorken… Kurduğum bu cümlenin  babasız olmanın ne demek olduğunu anlatmaya gücüm yetmiyordu maalesef

Kısaca ben hayata gelmiş çok eksik bir adamım… Adım ege, ege Erdem. Bu kadarım sadece, babamdan bana kalan tek şey, bana büyük bir özenle verdiği ismim ve onun mirası soyadım

Ege..Baharın gelişinin habercisi. Ama ben aileme hiç bahar gibi gelmemişim, benim doğumumla artan masraflarım yüzünden daha çok çalışmak zorunda kalınca, öylece bir iş kazasında vefat etmiş babam..

Ne kadar üzücü bir insanın babasının suretini bile hatırlayamıyor olması..

Babasızlık eksikliği beni hep diğer yaşıtlarıma göre noksan ve biraz geride yapmıştı ama çocukluğumda annemle konuşup babamı andığımız günler hep hafızamda bana dair güzel anılar olarak kalacaktı. Çünkü babam sadece annemin anılarında anlattığı kadar şekilleniyordu gözümün önünde.

Bıyıklı, orta boylu, kumral  ela gözlü ve koyu fenerbahçe’li  o adam… Babam..

Annem demişken o güzel kahverengi gözlerinin altında büyük bir hazineyi taşırdı. gülümsemesi ve sıcaklığı, sığınabileceğim bir insanın varlığı ne büyük armağandı çocukluğumda. Babamın ölümünden sonra bana hem anne hem baba olmuş, ikisinin yerini de doldurmuştu. Başka hiçbir adamı hayatına almamış, sadece beni büyütmeye odaklanmıştı. Sadece babamı sevmişti.Ama o da çabuk ayrılmıştı benden. Vücudu aşkının olmadığı bu dünyaya ve evi geçindirebilmek içi iki işi beraber yapmasına dayanamamıştı. Ben henüz altı yaşımdayken annemi de rahim kanserinden kaybetmiştim. Ondan sonra dudaklarım bir daha kimseyle konuşmak istemezcesine mühürlenmişti. Ondan sonra dilsiz diye anılır olmuştum kendi coğrafyamda

Dilsiz. Lal. Tutuk. Eksik… Bunlar bana ismimden de önce çocukluğumda söylenen hitap şekilleriydi hep.

 Devamı gelecek.. 

cemalettin-dogan
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Felsefenin Temel Konuları
Sonraki
İstinaf

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.