1960’ların sonunda doğup, büyüdüğüm mahalleyi yeniden kaleme almak şart oldu. En azından ben öyle hissediyorum. Geriden gelip bugünü iteleyen “tatlı hoşluklar” aslında ne kadar değersizleştirildiğimizi anlatıyor bana.
Mahallemizdeki herkes, evet herkes çok değerliydi. Bugünün “azınlık” yakıştırması, yaftalaması layık görülmezdi. Çünkü herkes çok “fazlaydı” aslında.
Duvarlar, güvenlik görevlisi, emniyet kilitleri olmazdı, çünkü ayıptı.
Bende yok, Onda neden var denmezdi. Komşularımız candı.
Birinin derdi,sorunu ortaya anlatılmaz konuşulmazdı. Hissedilir, büyükler kendi aralarında biraraya gelip çözüm bulurlardı.
“Bizler ve Onlar” yoktu. Her bir kültürün Milli ve Dini bayramları ortak kutlanır, birlikte sevinilir, birlikte hüzünlenirdi mahalleli.
Kapı, pencere kapanmadığı için her yerden gelen güzel kokular, komşularla küçük tabaklarda paylaşılırdı.
“Yok” yoktu, azdı ama hep vardı ve herkes içindi.
Görmemişlik, arsızlık, pervasızlık yoktu. Avidis’in, Annie’nin, Şeyma’nın, Kirkor’un, Muazzez’in, Seyfi’nin ortak “insanlığı” vardı.
Bugün olmayan ne varsa, o yıllarda fazlasıyla vardı.