Edward Burnett Tylor “Kültür; Bilgi, inanç, sanat, ahlak, hukuk, örf ile adetlerden ve insanın toplumun bir üyesi olarak elde ettiği bütün yeteneklerden oluşmuş bir bütündür” diye açıklamıştır. Karl Marx ise çok sade biçimde “Kültür, doğanın yarattıklarına karşılık insanoğlunun yarattığı her şeydir” demiştir. Kültürler organizasyonların yaşamasını sağlar.Topluluğun olduğu her yerde kültür vardır.
Bir kurumda çalışan kişilerin davranışlarını yönlendiren normlar, kalıplar, inançlar, tutumlar ve davranışların oluşturduğu bütüne kurum kültürü diye betimleyebilir. Bir ortak kültürü benimseyen çalışanlar ortak amaç ve ortak kimlik yaratırlar. Çatışmalar ve karışıklıklar azalır.
Kurum kültürü olmalı mı, olmamalı mı? Bu soru tartışmalıdır. Kimi yöneticiler inanmaz (benim yöneticim gibi) kimisi de çok önemli olduğunu düşünür ve şirketini buna göre şekillendirir.
Başarılı kurumların sahip oldukları en önemli özelliklerden biri kendi kültürlerini oluşturmuş olmalarıdır. Hatta iş görüşmelerinde adayların kendi kültürlerine ne kadar yakın olduklarını da öğrenmeye çalışır, uygunsa ve diğer şartlarda sağlanıyorsa işe alım yaparlar. Kurum kültürü bir kurumu ortak bir hedefte buluşturur ve aidiyeti artırır. Ayrıca kurumun amaçları, stratejileri ve politikaları oluşturulurken önemli bir etkidir.
Çalışanların “biz” olmaları, aidiyet duygusunu ve motivasyonu artırması, rakiplere karşı güçlü bir imaj yaratması gibi faydalarını sayabiliriz.
Başarılı bir kurum kültürü yaratmak için öncelikle çalışanlarla samimi bir bağ kurmanın, marka değerinizi artırıp bunu hikayenizle tanımlamanızın, ben değil biz olmayı bilmenin, tutarlı olmanın ve büyümeyi sürekli hedefiniz haline getirilmesi gerektiğini unutmayın. Unutulmamalıdır ki, yöneticiler öncü olmalıdır. Egolarını bir tarafa bırakmalı ve tüm çalışanlarıyla iletişim kurmaktan korkmamalıdır. İletişim ne kadar güçlü ve samimiyse o kurumda o kadar aidiyet yüksek ve çalışanlar kurum kültürüne bağlı kalır.
Görsel alıntıdır. Kaynak ikahve sayı 4.
