Normallik algısının, bilgi düzeyi ve cahillikle doğrudan bağlantılı olmasından çoğunluğun normal kabul ettikleri, daha büyük çoğunluğa göre yanlış olsa bile o ilk çoğunluğun içinde yaşamak zorunda kalan küçük kesim insanlar, bilgisiz ve cahil olmamasına rağmen kendilerine normal gelmeyen tonlarca durumla karşı karşıya kalırlar. Burada, “ daha büyük çoğunluk “ tan kastım anormal olmayan, yani cahil ve bilgisiz olmayan insanların oluşturduğu halklardır. Biryerin çok kalabalık olması o yerin çok değerli yada çok zengin olduğu anlamına gelmez. Çok adaletli veya çok anlayışlı olduğunu da göstermez. Hatta bu tür insan kalabalıklarının içinde kaybolmuş gibi, adeta o sürünün içinde tek başına dolaşan ama gerçekte yapayalnız olan ve diğerlerinin cehalet enerjisi sebebiyle nefes almakta güçlük çeken bilge ruhlarda vardır. Kimisi kendinin farkında olur kimi olmaz. Belki de bu farkındalık direnmeyi daha zor hale getiriyordur. Bunu yaşadığı yerde ortak frekansları deneyimleyen başka birilerinin olup olmaması ve onlarla tanışması yada buluşamaması belirleyebilir. Türkler her zaman için çok kahraman, hatta aşırı cesur, daha da ileri gidecek olursak “ dünyanın en iyi savaşan “ bir diğer deyişle “ kadim dünyanın savaş sanatkarları “ olan bir halk olagelmiştir. Sadece bu söylenenlerin içyüzünü anlamaya yönelik bir adım atsak bile, görürüz ki türkler, kendisi gibi olmayanların yaşadıklarını, hissetiklerini anlamaktan / algılamaktan gerçektende yoksundur. Ama aynı zamanda onları iyi anladıklarını ve ne mal olduklarını bildiklerini söylerler her zaman için. Zaten eski çağlarda ve günümüzde bile silahlara bu kadar düşkün bayanlarının bile çirkefliği “ soyluluk olarak “ algıladığı bu kavim daha da tuhafı kendinden olmayan neredeyse herşeye düşmandır ama gelgelelim kendi içlerinde de düşmanlıklarının bitmesi mümkün değildir. Zaten bu kadar yürekli ve cesur olan varlıklardan ancak bu beklenir. Kahramanlığın gereği türkler açısından savaşmak ve savaşmaktır. Abartmak gibi olmasın ancak bu savaş ufak çaplı, büyük çaplı yada diğer yakın kavimlerle olsun olmasın…en azından hiç olmazsa türklerin varlık amacı olan ana unsur ; zorbalık — güç gösterisi — ezebilmeyi öğrenmek — kendini savunmak adı altında 1 e 10 la karşılık vermek olmuyorsa da biryerden birşeylerden bunun acısını çıkarmak vs.. gibi şeylerdir. Böylesine üstün kahramanlığın olduğu bir ülkede ve halkta elbette empati ve kitap okuma özelliğinin olmaması gerekmektedir. Şayet eğer olursa korkarım ki türkler asimilasyona ve dejenerasyona uğrayabilirler. Atatürkün de öyle olmasını umarak / ümit ederek söylediği gibi ; “ köylü milletin efendisidir “ fakat bu Atatürkün saf temiz bir temennisi olmaktan öte geçemedi. Zeki ve çalışkan olma niteliklerine bakacak olursak sadece ; işine gelen konularda uyanık ve kabiliyeti olmayan işlerde çalışkan olan ve bunu kısmen zorunluluktan ötürü yapan çoğunluk mevcut destansı cesaret timsali ülkede. Birazda bundandır kendisi gibi olmayanlara karşı takındıkları empatiden yoksun farkındalıksız davranışları…Üzülecek çok şey var, sevinecek az şey var. Nüfusun az olduğu köylerden , belediyelik kasabalara- ilçelere ve büyük şehirler ile metrapollere kadar koca bir ülke kuruluşundan bugüne hala daha “ köylü zihniyetinden kurtulamıyor kurtulmaya niyeti yok ve istemiyor hatta kurtulmanın ne olduğunu bilmiyor “ . Bir kitap vardı “ esir şehrin insanları “ isminde, benzer ad ile başka bir kitap yazılabilir “ esir ülkenin halkı “ şeklinde… Ne yazık ki gidişatın değişme ihtimali normal koşullarda yok. Tek istisna gerçek anlamda bir yıkım olmasıdır. Felaket sonrası zaten doğal olarak bu sistem çökecektir. Tabi ama, kim bu kadar büyük acı çekmek ister ki ? Bunun yerine birbirlerinin kuyularını kazmaya devam etmeleri, dedikodu — haksızlıklar- namus bekçiliği ile haksız kazanca dayalı asalet / soyluluk sistemlerinin devamı bu kahraman ama cahil insanların çok daha fazla işine gelir. Kahramanlık böyle biryerde “ ölme kavramının yanlış saptırılması ve üzerinden manipülasyonlar “ yapılması demektir aynı zamanda. Yani eşzamanlı olarak bir taraftan milyonların oluşturduğu mahşeri bir köylü halk, bir yandan içlerinde yaşamak zorunda olan çaresiz durumda ki onlara benzemeyen azınlık kimseler, öbür taraftan en tepede duran kuklacılar…Kukla oyunu oynatmak misali istediği herşeyi yapan, hatta o kadar çok şeyi ( adaletsizliği ) nasıl yapabildiğine kendiside bir süre sonra şaşırarak “ nasıl olsa bişey olmuyor, en iyisi daha çok kahramanlık yani haksızlık yapayım” diyen üst kesim, minimum 100 yıldır bu durumda olan çoğunluk alt kesimin bir ürünüdür. İnsanlar nasılsa yöneticileri de o insanlar gibi olur ! Baş nasılsa ayakta ona göre olduğu gibi…Yinede bir üst bakış açısı ile bakarak perspektifimizi daha geniş tutarsak İsa Mesihin söylediği söz doğrudur ; kör köre kılavuzluk ederse ikisininde sonu felaket oluyor bildiğiniz gibi. Burada yaşayanların evetleri evet, hayırları hayır değil ki … en büyük sorunlardan biri bu zaten. Yemin etmeleri, söz vermeleri, ant içmeleri, ölüm pahasına demeleri…ama sonrasında yalan söylemeleri, ezdikçe ezmeleri, kılıfına uydurmaları ve belli bir sürede buna kendileri de inanmaları…Dediğim gibi, Ey köylüler ! Ey şehirli , ilçeli ve taşralı / kırsallı olan köylüler ! yani bütün topluma karşı söyleyebileceğim son şeyde şu olsun; müslümansanız münafıklık yapmayın, değilseniz “ değilim deyin “ herneyseniz artık insan olduğunuz için ve insanların arasında yaşadığınız için ruhani ve somut insan hakları ihlalleri son bulsun. Bu olanlar bu ülkenin sonunu getiriyor ve bakıyorum ki büyük çoğunluğun hala daha umrunda değil. İnsanların “ insanca yaşamaya hakkı vardır “ her insanın buna eşit olarak hakkı vardır. Çok parası olanın daha fazla hakkı yoktur ! Fakir olanların daha az hakkı yoktur. Madem müslümanım diyorsunuz hiç olmazsa şunu unutmayın ; “ İnsanlar arasından bir insan ol, ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol “ İsa Mesihin adıyla, 2 bin yıl önceki hristiyanlık benim özgürlüğümdür. Çok şükür Tanrımız …Amen.