Dizeleri şiir, yazanları ise şair yapan aşka değinelim biraz.
Biri gelse sorsa coğrafya,türkçe ne diye bilmem ama bizi derinden etkileyen his dünyasının en büyük tutkusunun yazarlarını bir bir bilirim.
Hepsi ayrı numaradaki şişlerin ördüğü aynı iplikler.
Bazen Özdemir Asaf olur ‘beni çağırmadınız ben sizi hissettim geldim ‘der ardından ekler ‘Yaşamak değil beni bu telaş öldürecek derim’
ve bazen çimlere basmadan, fırtınada henüz bastırmamışken Orhan Veli olurum ‘Artık bir cennete bağlı tüm günlerimiz ‘ derim
oradan şemsiyemi açıp Cemal Süreyya olur ‘ne güzel yaşlanırsın sen’ derim,
şemsiyemi bırakır süreyyanın yanına, gider;
Ahmet Arif olur ‘dışarıdan gürül gürül akan dünyaya bakarım ‘
girer bir eve Cahit Sıtkı Tarancı olur ‘Eğil bak suya, ordadır gençliğin,güzelliğin’ derim.
inerken asma yapraklı, beton mermerlerden arkadan Cemal Safi’nin ”Giderek daha çok seviyorum seni ” dediğini duyar gibi olurum.
ilerlerken İstanbul Sokaklarında tokuşturulan kadehlerde, saman yer sandalyesinde Sezai Karakoç olur ‘papatyaları seviyor, sevmiyor uğruna.. derken ömrü tükettik hiç uğruna der’ bir yudum daha alırım anasondan.
Ama en çok Nazım olmayı istedim, o içindeki koza olan kelebeği ölmesin diye hiç bir zaman çıkarmadı. o Aşka aşıktı. Bazıları sevmez, yadırgar bilemem. Gönlünün genişliği, ayran gönüllülüğünden değil. Aşkın kendisine sevdalıydı. Piraye,Nüzhet Hanım,Semiha Hanım hepsi aşka giden yollardı. O en çok aşka aşıktı. Bir tek Nazım olamadım çünkü ben de ‘herkes gibiyim’