Bu haftaki yazımda okuduğumda çok etkilendiğim bir kompleksten bahsetmek istiyorum. Bir masal kahramanın bir kompleks ismi olduğunu daha önce duymuş muydunuz? Ben de ilk duyduğumda büyük bir merakla okudum. Beni etkileyen bir nokta da çevremde şahit olduğum ve yadırgama ya da sorgulama girişiminde bulunmadığım -bilinçsizce alıştığım için garipsemediğim- birtakım insan davranışlarının sendrom olarak nitelendirilmesi oldu.
Bu kompleks ismini aldığı masal karakterine benzer nitelik göstermekte. Her aşağılanmaya, ezilmeye, küçük düşürülmeye boyun eğen kadın sabırla kurtarıcısının gelip onu kurtarmasını beklemektedir. Ne bir şikayet var ne de bu durumdan kurtulma gayreti… Sadece metanetli olma ve kurtarıcıyı bekleme var. En başta da belirttiğim gibi günlük hayatımızda çevremizde bu komplekse sahip bireyler görmek olası bir durum. Benim de aklıma okur okumaz bu komplekse sahip olduğundan bir haber olan arkadaşım geldi. Yaşadığı sıkıntılara çözüm yolları olduğunu izah etmeme rağmen sabır gösterip beklemekten başka çaresi olmadığını vurguluyor her defasında. Sadece susuyor, tatsızlık çıkmasın birileri kızmasın diye hep kendisine yapılan dayatmalara, manipüle edilmesine boyun eğiyor.
Bu komplekse sahip olmak başlı başına bireyin suçu değil bence. Mizaç ve karakter boyutu da etkili. Yani sahip olduğu ebeveynler ve çevresine büyük rol düşmekte. Kendine güvenememe durumu, toplumun belirlediği kuralları eksiksiz yerine getirme mecburiyetinde hissetme, kaygının yüksek, benlik saygısının düşük, süper egonun(Freud’un yapısal kişilik kuramına dayanır. vicdani, toplumsal yanımızı içerir.”Elalem ne der” diyen yanımız da denilebilir.) üst seviyede gelişmiş olmasında tek suçlu olarak bireyin kendisini görmek ne kadar adil bir yargılama olur? Toplum bireyi olumlu etkilediği gibi olumsuz etkileri de bir hayli mevcut diye düşünürken sıkıntının toplumdan çok toplumsal cinsiyette olduğuna kanaat verdim daha sonrasında.
Daha doğduğumuz anda başlamıyor muydu kız çocuğuna pembe, erkek çocuğuna mavi kıyafet giydirerek? Kız üstünü kirlettiğinde ya da odasını dağıttığında “Oğlan çocuğu musun sen ne bu paspallık?” cümlesiyle devam etti bu serüven. Çünkü kız yaramazlık yapamazdı, paspal olamazdı. O evin gözdesi, örneği olmaya mecburdu. Küçücük yaşında bu dogmalar yerleştirildi çünkü bilinçaltına. “Öğretmenlik kazandığımda ise ne güzel tam bir kadın mesleği. Rahat rahat ev işini de yapar, çocuğuna da bakarsın.” dendi. Ben o an yine sorguladım; gerçekten bu mesleği istediğim için mi buradaydım yoksa toplumun bilinçaltıma nakış nakış işlediklerini takip ettiğim için mi? Bunlarla sınırlı değildi bilinçaltına işlenenler.
Daha küçükken, toplumun kızla erkek ayrımının bilincinde değilken okuduğumuz masallarda gördük bu düşüncelerin empoze edilmesini. Pamuk Prenses’i uykudan uyandıran, ona mutluluğu veren prensti ve ebedi düşmanı üvey annesi yani hemcinsiydi. Rapunzel’i ve Sindirella’yı da kurtaracak olan tek kişi yine bir prensti. Günlük dilimize de işlemişti cinsiyetçilik. “Adam gibi ol” olumlu bir ifade iken “Kız gibi mızmızlanma” olumsuzluk içermekteydi. Nedendi kişiliğin, karakterin oturmasının cinsiyetle bir alakası olmadığını idrak edemeyişimiz? Normal değil miydi bu dayatmalarla yetişen bir kız çocuğunun kendisini geliştirmesi gereken yerde süper egosunu geliştirmesi. Zincirleri kırmak mümkün, olası bir durum ama kıramayanlar da bu sendrom ile baş başa kalabiliyor maalesef.
Yazımın sonuna geldiğim noktada dilimize pelesenk olan cümlelerin aslında onur kırıcı ve toplumsal cinsiyetçilik içeren ifadeler olduğunu bir kere daha ifade etmek istiyorum. “Kadın erkek her zaman eşittir.” derken sadece dilde değil, tutum ve davranışlarımızda da olabilmelidir. Bir kadın karşı cinsten bireyin desteği olmadan da kendi ayaklarının üstünde durabilecek potansiyeldedir. Yeter ki bunun aksi görüşlerin manipüle edilmesine mani olabilelim. Toplumumuza yerleşmiş ifadeleri söküp atarak onun yerine eşitlikçi- gerçekten eşitlik içeren ifadeleri kastediyorum- cümleleri yerleştiremem belki ama yazıma kulak veren insanlarda bu farkındalığı oluşturabilirim. Bu ümit ile bu komplekse yer vermek istedim. Bir dahaki metinde görüşmek dileğiyle esen kalın.
FEYZA ÜNSA