Daha önceki yazımda anlatmıştım, rahmetli babacığımın babaannesinin yazdığı defteri. Hangi bitkinin nasıl kullanıldığında, hangi hastalığa iyi geldiğini yazdığı bir defteri varmış. Babam da hep hastalıklarda o defteri anardı. “Keşke babaannemin yazdığı o defteri atmasaymışız.” Derdi. Tabi babacığım hayatta olsa, şimdi 86 yaşında olacaktı. Babaannesinin o defteri yazdığı dönemlerde herhalde arapça yazmış olurdu diye düşünüyorum. Ne kadar anlayabilen olurdu, orası meçhul ama büyük babaannem de demek ki o zamanların fitoterapisti ve fitoterapi kitabı yazarıymış. (basılmamış olsa da yazılmış bir defter- kitap var)
Gençler bilmez ‘kocakarı ilacı’ sözünü. Neydi o ilaç olan maddeler? Bitkiler. Otlar, tozlar. Ihlamur, nane, tarçın, kekik vs.. Belki şu anda bizim bilmediğimiz başka da denenmiş bitki çayları, merhemler vardı. Hangi otu ya da hangi tozu ile ne karıştırırsan, hangi yaraya ya da hastalığa iyi gelir diye yazarlamış eskiden büyüklerimiz. Denenerek bulunmuş, laboratuvar ortamında içindeki maddeleri açıklanmamış ilaçlardı ‘kocakarı ilaçları’ Neden kocakarı? Büyücü olduklarından değil tabi. Eskiden bu sözün büyüklere kullanılmasından dolayı böyle denmiş. “Kocadın sen” diye tanımlanan. Kocamak, yani yaşlanmak, olgunlaşmak anlamındaki, ‘kocamış’ sözünden kaynaklanan ‘kocakarı’ kelimesi bu. Bazı cahiller sihirle- büyüyle karıştırabilir. İşin aslını bilmekte ve paylaşmakta yarar var.
Zamanın bilge yaşlılarının yaptığı bitkisel çözümlü ilaçları, şimdilerin ‘fitoterapi’ dedikleri bilimi oldu. Tabi şu anda deneyimlerle değil, laboratuvarlarda doğal kaynakların içeriklieri araştırılıp, tettik edilerek yazılıyor.
“Bak bu zeytin! Herkes bilir. Elde edebilir.. Peki bunun tanesi ve yağı ne işe yarar?” deyip araştırıyorlar. İşte zeytinden olueperin diye bir madde buluyorlar.
“Olueperin nelere iyi gelir?” deniyor. İşte kansere, bağışıklık sistemini düzeltmeye, kalp ve kas sağlığını iyileştirmeye, hafızaya,…
Sonra başka bir bitki buluyorlar. “Bak bu da Zerdeçal. Bu neye iyi gelir?”diyorlar ve onu da inceleyip, buldukları her bitkide aynı şeyleri yaparak, genelleme ile bizlere yeni kelimeler öğretiyorlar.
Şimdilerde moda olan fitoterapistleri nbir zaman sonra modasının da geçeceğine inanıyorum. Çünkü hepimiz ya yaşayarak, ya okuyarak ya da izleyerek, birer ‘kocakarı!’ olma yolunda ilerliyoruz.
Artık bizler de ‘Bağışıklık sistemini güçlendirmek’ denince neyin kastettildiğini, zeytinin, zerdeçalın, zencefilin, prebiyotiğin, probiyotiğin ne olduğunu ve nerelerde bulunduğunu, neye iyi geldiğini ezberleyip, öğrenip, uygulamaya çalışıyoruz. Hangi gıdanın bize nasıl bir sağlık kazandırdığını aklımızda tutup, bunu başkaları ile paylaşıyoruz. Artık bilinçli insanların konuşma konuları yemek tariflerinden çok, hangi ağrıya, hangi yaraya, hangi soruna neyin iyi geldiğini paylaşmak yönünde oldu. Her birimiz çok yakında ‘fitoterapi uzmanı’ kesileceğiz bu gidişle.
Bir de önceki yazımda anlattığım gibi ailede sağlık sorunları yaşayıp, sağlık sorunları ile ilgilenmiş, ‘diplomasız doktor’ denilen, sağlığında sorunlar yaşamış bir rahmetli babacığım varsa; ben ve eşim de evlendiğimizden beri geçen üç buçuk senede hastalıklarla uğraşmış olursak.. Eh doğal olarak ben de birçok şeyi duyarak, deneyimleyerek, yaşayarak öğrenmiş oluyorum.
Hemen şimdi ukalaca bana ters düşmeye çalışanlar olacaktır. Hayır. Kimseye sağlık tiyosu filan vermeyeceğim. Sadece yaşadıklarım-ızdan elde ettiğim deneyimlerle, gördüklerimi, bildiklerimi yazacağım. Sizleri tanımadığım ve sorunlarınızı görmediğim için, yaşadıklarımdan farklı olan hastalıklara dair yorum yapmam yanlış olur. Ben sadece yaşadığım kadarını yazacağım ama lafı da çok uzatmadan bu fitoterapist kocakarı büyük babaaennelerimizin ruhlarına dualar göndererek, rahmetle anıyor ve iyi ki onlar da bize zamanında yol göstermişler diyorum. Ruhları şad olsun.