Hepimiz Kaplumbağa ile Tavşan’ın hikayesini biliyoruzdur. Neden bilmem, en çok aklımda kalan fabllardan biri bu fabl. Ve son günlerde üzerinde en çok düşündüğüm. Neymiş? Bir varmış bir yokmuş… Ormanlardan birinde bir tavşan yaşarmış… Bu tavşan yaşadığı ormanın en ama en hızlı hayvanı olduğunu iddia edip bununla övünmekten çok hoşlanırmış. Bir gün bu durum ormanda yaşayan en yavaş hayvanın, kaplumbağanın kulağına gitmiş. Kaplumbağa, bizim tavşana onunla yarışmak istediğine dair haber yollamış. Tavşan bu habere çok gülmüş ama ona göre hava hoşmuş ve kaplumbağanın teklifini kabul etmiş. Ertesi gün Tavşan ve Kaplumbağa yarışa başlamışlar. Tavşan daha ilk dakikadan kaplumbağa ile arasına kocaman bir fark atmış. Hızlıca kat ettiği yol onu yorduğu için bir ağacın altına uzanmış. Nasılsa kaplumbağa çok uzakmış. Kaplumbağa dinlenmeden, kendi temposuyla adım adım bitiş noktasına yaklaşırken bizim tavşan uyanmış ve yeniden koşmaya başlamış. Ancak varış noktasına vardığında kaplumbağayı görünce çok şaşırmış. Kaplumbağa Tavşan’a dönüp şöyle söylemiş:
“Ö-nem-li o-lan hız-lı a-dım-lar-la koş-mak de-ğil, e-min a-dım-lar-la yü-rü-mek-tir Tav-şan kar-deş.”
Şimdi yazar bu fablla ne anlatmak istedi? Aslında mesajlar çok belli. Birini küçümsememek, kibirin zararları, emin adımlarla yürümenin yararları vesaire vesaire… Evet. Ama esas olan bence: YOL.
Kaplumbağa neler gördü yolda? Nelerin farkına vardı?
Peki ya tavşan? Ne anladı yoldan? Yolun kendisinden mi yoksa hızlı koşmaktan mı keyif aldı?
Biz günlük yaşantımızda nasıl yol alıyoruz peki? Ne kadar dikkat ediyoruz yolun kendisine? Ne kadar sıklıkla durup göğün güzelliğine hayran kalıyoruz, yaprakların hışırtılarını duyup rüzgarın yüzümüzü şefkatle okşamasına ne sıklıkla izin veriyoruz?
Biz nereye koşuyoruz? Hedefe kilitlenmiş koşarken hedefin ne olduğunu biliyor muyuz? Hedef dediğimiz zaten yol almak değil mi? Yoksa hedef yolu bitirmek mi? Hedef başarıya doğru koşarken keyif almak mı yoksa sadece başarmış olmak mı? Biraz daha büyüteyim, meşhur Shakespeare’in de dediği gibi:
Var olmak mı yoksa olmamak mı?
Bu fablda Kaplumbağa’nın yaptığı işte tam anlamıyla var olmak. Anda. Farkındalıkla. Tüm benliğiyle yol almak. Yaşamak. E Tavşan da var tabi ama var olmak ile yok olmak arasında bir yerlerde. Hayatı tüm renkleriyle değil belki birkaç renkle görebildiği bir yerde. İlerlemek ve durmak var onun için. Yavaşlamak yok. Ama tabi durmak da güzel tavşan gibi. İhtiyacını fark edip ona alan yaratmak. Sizi bilmem ama ben kendi yaşantımda hem Tavşan’ım hem de Kaplumbağa. Ve hatta bazen Tavşan olmak isteyen Kaplumbağa’yım, bazen de Kaplumbağa olmak isteyen Tavşan. Ama şimdilik Tavşanlığa daha yakınım. Koşuyorum. Aceleyle, istediklerime çabucak ulaşmak arzusu ile. Unutuyorum yavaşlamayı. Yavaşlamanın güzelliğini bazen hiç anlayamıyorum, bazen de bayılıyorum ona. Bazen ilerlemenin hayaliyle sadece duruyorum. Bazen durduğum için kızıyorum, koşuyorum, yoruluyorum. Yorulduğum için duruyorum. Sonra yine emekleyerek başlıyorum. Ve bu böyle sürüp gidiyor. Türedikçe türüyor cümleler, hayat birbiri ardına dizilen bu cümleler gibi devam ediyor. Diyeceğim o ki; hayatın tüm tempolarının farkına vararak yaşamalı. Yeri gelince hızlanmalı, yeri gelince yavaşlamalı veya durmalı. Neye ihtiyacımız olduğunu görerek. Farkındalıkla. O yüzden Aferin Kaplumbağa’ya yolun kıymetini bildi ve öğretti! Aferin Tavşan’a ihtiyacını görebildi ve yorulduğunda dinlendi! Her iki bilgi de çok kıymetli. . . .