Kitaplar… Bizi bulunduğumuz noktadan alır , bambaşka bir dünyaya götürür. Kendi dünyamızdan sıyrılıp kitaplara sığınırız. Karşımıza bazen öyle kıymetli kitaplar çıkar ki , önce bu durumun farkına varmayız. Yaşadıklarımızla okuduklarımız ortak birer noktada buluşur. Önceleri pek düşmeyiz üstüne bu durumun. Kitabın sayfaları ard arda devam ettikçe, yaşadıklarımız bizi bir çıkmaza soktukça daha da sıkı sarılırız kitaba. Bulunduğumuz noktayı tespit ederiz.
Yolun tam ortasında, yolun sonu çıkmaz sokak , lakin geldiğimiz noktaya kadar yaşadıklarımız çok mutlu etti bizi. Yolun devamı mutlu yürünecek mi ? Bilmiyoruz. Geri dönmeye de razı değil gönlümüz. Çünkü bitmek tükenmek bilmeyen umutlarımız var. “Aşamayacağım engel yok.” Diyoruz. Bunu söylerken de kaybolmuş küçük bir çocuk gibi tir tir titriyoruz , endişeliyiz ; aynı zamanda korkuyoruz. Bu karanlık ve çıkışı olmadığını bildiğimiz yolda hangi yöne gidecektik ? Hangi yön bizi mutlu edip aydınlığa çıkaracaktı ? Sorgulama , iç muhakeme son sürat hızla devam ediyordu. Ne zaman son bulacağını da bilmiyorduk haliyle.
İşte tam da bu kafayı yeme evresinde kitaplar devreye giriyor. Unutmayın ki bu yolda karşılaştığınız hiçbir insan , kitap tesadüf değil. Hepsinin bir amacı var , hayatına gelip sana bir şeyler katıp ya da senden bir şeyler alıp gidiyorlar. İnsanlardan , özellikle kitaplardan öğreneceğimiz çok şey var.
insan iki haftada değişir mi ? Ne kadar da kısa bir süre değil mi ? Büyük ihtimalle birçoğunuz “Olur mu öyle şey canım. ” Deyip küçümseyecek. Muhtemelen bunu diyen insanlar değişimin güzel bir şey olduğunu savunup değişimden korkanlar olacaktır. Korkmayın. Kendinizi akışa bırakın. Çok fazla stres yapıyoruz, sinir kat sayımız artıyor, korkuyoruz , endişeleniyoruz ; deli gibi çırpınıp duruyoruz mutlu olabilmek uğruna. Mutlu olabiliyor muyuz ? Ya da mutluluğun ne olduğunu biliyor muyuz ? Halbuki alnımıza yazılmış bir şeyler var zaten.
Kendi sınırlarımızı ne kadar zorlarsak zorlayalım Allah “Ol.” Demedikçe olmayacak. Biz , kendimizi hırpaladığımızla kalacağız. Yeri gelecek kendimize merhamet etmeyeceğiz , yeri gelecek özsaygımızı , özsevgimizi ve zamanla özgüvenimizi kaybedeceğiz. Bu noktaya gelmeden kendimize bi’ dur dememiz gerekiyor sanırım. Yoksa gittikçe daha derine batacağız. işte bu yüzden kitaplar sığınacak limanlar olur bize. Defalarca okuruz, altını çizdiğimiz cümleleri bir yere not alırız. Zamanla kendi benliğimizin farkına varırız, kendimize değer vermeye başlarız.
Sorgulamalar son bulmaz tabii ki. Bir süre sonra “Neden ben?” Diyip üzülmemek yerine “Nasıl baş ederim?” Diye sorup üzerine gitmeyi , sorunu çözmeye çalışırız. Pes etmeyiz , çok da hırpalamayız kendimizi.
Onsuz da bir hayatımız var , unutmamalıyız. Bu noktada devreye Nazım Hikmet girer ve şöyle der :
Hani derler ya ben sensiz yaşayamam diye, işte ben onlardan değilim. Ben sensiz de yaşarım; ama seninle bir başka yaşarım.”
Son olarak ; gelememeyi sen anlat, gidememeyi bana sor…