Kırlangıç Çığlığı

Kırlangıç Çığlığı

Kırlangıç Çığlığı

2 Temmuz Cuma ertesi günü. Haftanın sonu. Nihayetinde hafta, başka bir haftaya gebe. Peki, nedir bu hafta kelimesi? Hafta, Güvercinim, Sabah Yıldızım, Elinde Ekmeği Hasta Yardımına Koşan Benim Taklacı Güvercinim… Hafta; Farsça bir kelime olup ‘haft’ kelimesinden gelir ve ‘yedi’ rakamına tekabül ettiğinden mütevellit ‘Haft Roj’ yani yedi gün anlamına gelmektedir.

Her Neyse…

Bir yaz günündeyiz. Okumama yardımcı olan bütün çiçeklere böceklere, sokağa durağa, anneme babama ve şuan yazmama yardımcı olan, dirseklerimi taşıyan, siyah masana teşekkürlerimi beyan ederim.

İşçi kadınlar, çocuklar, adamlar sabahın soğuğuyla yıkadı yüzünü ve işe gitti. Mola saatine kaç dakika kaldı, bitecek mi bu sancılar diye sormakta belki kendine. Bana da kalan bir ikindi güneşi eziyetini sırtlamak…

Biliyor musun? Burasının gecesi çok fenadır. Çabuk bitiyor geceleri gece. Gündüzü de ayrı bir palavra. Onu bunu boş verelim. Şuan tam bir diyalektik içindeyim. Okuduğumuz kitaplar, dağa küsen tavşanlar, bir de kırlangıçlar Sevgili Güvercinim. Kırlangıçlara baktım dün. Kırtasiyenin olduğu sokakta tonlarca kırlangıç çığlığı… Kim bilir belki bu sesler bir özlemin başlangıcı ya da yeni mutluluklara nazır.

İçinde bulunduğumuz zaman… Başımıza gelenlere bakıyoruz. Bakmak, Güvercinim… Beraber bakmak başımıza gelenlere… Evet. Çok özgün. Hep bir bekleme salonuna bürünüyoruz. Emeğimize çomak sokanlara baktık(beraber). Onların kötü şeyler yaşamasını istemedik de üstelik. Hep bir kardeş gibi baktık. Ve dedik ki kardeş kardeşin ne onduğunu ister, ne öldüğünü. Böyle baktık etrafımıza. Beraber, susarak…

Sana bir şarkı söylüyordum.

Kamyonlar kavun taşır, ben hep seni düşünürdüm.

İçinde bir sürü çakıl taşı, kocaman kayalar olan kırmızı bir kamyon geçti sokağınızdan. Ne hoş, ne sevimli…

Güvercinim, benim bitmeyen bu komalarım, bir yerden bir yere gitmelerimin sebebi nedir? Yabancı, bir yatılı okul koridorunu andıran bir evde yaşamak zorunda kalmamın sebebi patavatsız olmam mı? Hainin, halden bilmezin, emek hırsızının yoluna dikilmek miydi yenilgi? Olsun diyemez miydik? Hiç demedik mi?  Şöyle diyelim o zaman kötülük yaptık, kötülük görüyoruz. Hep kendimizi düşündük diye suçlayıp ve bu yaşadıklarımızı da bir ceza olarak görelim. Bütün manifestoları yok sayalım.

Peki, Güvercinim kışı niye bu kadar kötü geçirdik? Kim daha çok dışarıda kaldı? Tanrı kötülerimi evsiz bırakır?

Unutmadan. Gözlerinden Öperim.

Ah be! Şöyle ahşap bir sandalyede çekilmiş, siyah-beyaz bir fotoğrafımız olmadı seninle. Beraber yaptırdığımız deftere yazdım ilk olarak bu yazdıklarımı. Yorgun, gözlüklü, yaşlı ve zayıf bir emekli memur amca o sapsarı, nasırlı elleriyle yapmıştı o defteri. Okurken niye bu kadar devrik cümle kullandın be adam diye söylenme. Cümlemi iki kere oku isterim. Bir uğraşa gir Güvercinim.

Bir gün tekrar yürümeye başlayacaksın bu şehirden. Buz tutsun isterim gözyaşların. İstasyona çıkan caddeyi geçeceksin, çay bardaklarında söndürülen yalanlar göreceksin. Bir de, yoldan geçen çocuklara göz kırpacaksın. Sonra aynı cümleyi kullanacaksın kim bu alafranga insanlar, hiç dertleri yok mu diyeceksin. 

Ağaçlar, kuşlar ve sokaklar…

 Dertsiz bildim sizi dertli günümde.

En çok da bir Anadolu köyünde bir sobalı okulda oturup acıları ısıtmak yaşlandırırdır insanı diyeceğim. Elinin bu kadar beyaz olmasına karşılık benim elimin bu kadar yanık olmasının nedenini hiç tartışmadık seninle.

Sana bir olay anlatayım Güvercinim. İsmet İnönü’yü tanırsın. Milli Şef derler onun için. Annesinin evlendirmek isteyip bir şekilde bir yolunu bulup karşılaştırıp evlendirdiği Mevhibe Hanımla bir çocukları olur. İsmet Suriye’deyken, Halep’te harpteyken oğlu kötü şartlardan mütevellit hastalanır ve nihayetinde ölür. İsmet o an sevinç içindedir hâlbuki. Çünkü vatanı kurtarılması umudunu getiren bir zafer kazanmıştır askerleriyle beraber. Çocuğunun öldüğünden bi haberdir. Aylar sonra öğrenir ama yıllar sonra ilerde bilim adamı olacak ve sonrasında başbakan olacak bir oğlu ve başka çocukları olur. Yani kesilen sakalları daha gür çıkmıştır bu adamın Güvercinim.

Gözlerinden Öperim.

Bizim de bir şemsiyemiz çalınmış çok mu? Daha iyisini, daha güzelini alırız(beraber).

İnsan dost edinmek, dost olmak istiyor. Nedendir bilmem. Yalnız kalmak mı?  Ya da başka bir şey mi? Bunun sebebini açıklamak için birkaç jurnale ihtiyacımız olacaktır. Peki, dostlarımız paylaştığımız, beraber yaşadığımız kubbenin altında neden odaların ışığını kapatır ve kubbeyi küçültür bize.

Yetişir ki insan ölmesin

Akşamları uyuyup sabahları uyansın 

Ve dağılsın saçları rüzgârda 

Yetişir.

Demişti şair. Veremden öldü yazık. Öldüğünde yaşı yirmi dörttü. Belki acılarımız için bir önsöz olur bu anılarımız. Sözümüz uçar yazımız kalır belki.

Gözlerinde Öperim

Temmuz, 2016

Kırklareli

2016 Yılında şahsıma yazılan benim için anlamı çok büyük olan bir mektubu paylaştım sizinle.  Ve şuan bu mektubu yazan kişinin hayatımdan öylece çekip gitmesini anlamlandıramadığım gecenin ıssız bir vaktindeyim. Nasıl bu hale geldik Y. ? Adı Y. olsun. Kimse bilmesin kim olduğunu. Çünkü ben bile artık bilmiyorum kim olduğunu..

Öylebiri
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
2. Gün: Unutamadığın Güzel Bir Anını Yaz
Sonraki
Zaman Hezeyanı…

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.