Bazen kendimizi sorunlarımıza, hayattaki koşuşturmacalara o kadar kaptırırız ki kendimize yabancılaşırız, aynada ki yansımamızı gördüğümüz de suretimiz karşısında küçük dilimizi yutarız “Kim bu aynadaki yabancı” diye düşünürüz.” Ne kadar yazık etmişim ben sana, ne kadar da kötü bakmışım. Oysa ne iyi anlaşırdık seninle bir ara.”
O zaman şimdi ayağa kalk ve o aynadaki yabancıyı dinle tekrar dost ol onunla. Özür dile ondan “kendinden”, onu bu kadar ihmal ettiğin için her şeyden önce onu düşünmediğin için, kendini herkesle kıyasladığın için. Değmez de sonra, hayatta neyim var ki senden başka. Hemen çok güzel bir kahve yap yaptığın en güzel kahve olsun ama. Sonuçta çok değerli birine yapıyorsun “kendine”.
Sonra geç pencerenin önüne ve yudumla kahveni sakince , her yudumundan keyif alarak. Hatırlat her yudumunda kendine “Ben çok değerliyim, evet sıkıntılar çektim ama atlatmadım mı hepsini, gelmedim mi üstünden bütün sıkıntıların. Dimdik durdum ayakta her şeye rağmen, hayata karşı değil hayatla birlikte durdum en önemlisi. Özür de diledim kendimden. Aynadaki yabancı değil artık, benim o ben. Barıştım kendimle tekrar dost oldum. Bilseydim bu kadar rahatlayacağımı daha önce barışırdım kendimle hem artık tek başıma değilim sırtımı yaslayacağım dağ gibi bir BEN var arkamda. Daha ne olsun ne isterim hayattan. Yeterki kendimle olayım…”