Bazı şeyleri değiştiremezsin… “Böyle gelmiş, böyle gider” dersin.
Bazı insanları değiştiremesin… Öylece kabul etmelisin.
Her şeyi ve herkesi “olduğu gibi” kabul ettiğinde rahat edersin.
Bazı insanlar çok; “AdımHıdırElimdenGelenBudur!” olur. Onları ellemeyeceksin.
Bazı şeyler ‘aynı’dır, ondan farklı bir şey bekleyemezsin. Ha, illaki değişmesi gereken şeyler ve insanlar hariç tabii. ‘Olması gereken’ ne ise öyle olmalı. Bu yüzden bazı şeyler olduğu gibi değil, olması gerektiği gibi olmalı. Ve bunun için de mücadele edilmeli. İnsanlar için de geçerli. Bir birlikteliği yürütmek, bir işi devam ettirmek, bir aileyi geçindirmek, vs. gibi önemli konularda yerinde yapılan değişimler çok faydalı olacaktır.
Bunları halledebilmek içinse konuşmak lazım.Sohbet etmek, istişare etmek, bilgi alışverişi yapmak, araştırıp paylaşmak, hal hatır sormak lazım. İnsanlar konuşmaktan aciz. Gerçekten. Birbirine iki güzel söz sarf etmekte zorlanan, derdinin karşı tarafa vahiy gelmesi suretiyle anlaşılmasını bekleyen, empati kuramayıp bir de işine geldiğince sevimsiz cümleler kuran, dinlemeyi de bilmeyen, ruh halinden anlamayan insanlar topluluğunu oluşturuyoruz.
Hele ki çift iseniz bu daha da zor bir hal alıyor. Örneğin eşinin bazı davranış ve tavırlarını beğenmeyen biri, bunu ona söylemekten imtina ediyor. Halbuki ‘sevgi dili’ eşliğinde anlatsa, belki karşı taraf da olayın ciddiyetinin farkına varacak ve kendine çeki düzen verecek?! Ha, diyelim ki derdini anlattı ve eşinin bazı şeylerini değiştirmesini istedi makul çerçevede. Eş, buna rağmen birlikteliğin daha sağlıklı yürümesi adına değişmemekte ısrarcı ise, işte onu artık ellemeyeceksin. Hani şu; ‘adımhıdırelimdengelenbudur’cu bir tip demek ki?! E, ne yapacaksın o zaman?
Eskilerin dediği gibi; “Ya bu deveyi güdeceksin, ya bu diyardan gideceksin!”
Yani, ya olduğunca kabullenecek oturacaksın oturduğun yerde ya da vurup kapıyı çıkacaksın arkana bile bakmadan. Ve lakin ikisi de yapması zor şeyler! Kalmayı seçiyorsan onu var ile yok arası bir konuma koyacak, kendi dünyanı yaratacaksın belki de. Böylelikle kafana takmamış ve ruhen yorulmamış, yıpranmamış olacaksın kim bilir?!
Sadece eş meselesi de değil. Ailenden biri olabilir bu kişi; dostun, arkadaşın, meslektaşın, patronun, vs… Kim olursa olsun değiştiremeyeceğin tipler, değiştiremeyeceğin işler illaki olacaktır. O durumda sen değişeceksin. Yani sabır ve sinir sınırlarını zorlarken ruhunu teslim etmemek için, kendini hayatın akışına teslim edeceksin. Lakin sabretmek ile katlanmak çok farklı, onu bileceksin. Seni sıkan, üzen, dertlendiren, sinir eden, gıcık eden ne ve kim varsa tavır alacaksın veya uzaklaşacaksın. Sen üzülürken onlar dert etmiyorsa, sen de onların üzülmesini dert etmeyeceksin. Onlarınki can da, seninki bonus mu?
Bazı şeyleri değiştiremezsin. ‘Böyle gelmiş, böyle gider’ demelisin.
Bazı insanları da değiştiremesin. Öyle kabul etmelisin.
Her şeyi ve herkesi ‘olduğu gibi’ kabul ettiğinde rahat edersin.
Bu yüzden herkes de seni olduğun gibi kabul etmek zorunda, bunu da böylece bilmelisin. Sen de hiç kimse için özünü, kişiliğini, karakterini, hayallerini, yaşam tarzını değiştirmemelisin. Ha, hak edecek insanlar için bazı davranışsal değişiklikler yapabilirsin gerekiyorsa kendinden fazla ödün vermeden. Bu da pek keyifli bile olabilir, sevdiceklerinle birlikte olmak adına.
Birilerine ya da bir şeylere katlanmak zorunda değilsin. Birinin ya da bir şeyin senin hayatına renk yerine zehir kattığını keşfettiğinde, hemen ondan uzaklaş. Böylece ruh ve beden sağlığını koruyabilir, kendini hafiflemiş ve huzurlu hissedebilirsin.
Evet… Yapabilirsin!
Bazı insanlar ulaşılmaz değil, ‘uğraşılmaz’dır.
Yani olması gerekeni olduracak, olamayanı zorlamayacaksın şekerim. Ömründen ömür gitmesini istemiyorsan dene. Biliyoruz da söylüyoruz anacım.
O yüzden, yapma!..
Tamamlanmamış işlerini daha da erteleme.
‘Kilo vereceğim’ diyerek, kıvamında tatlardan uzaklaşma.
Sağlığını önemsemeyerek, bedenine ve ruhuna eziyet etme.
‘Neyse ki’ de, ‘Keşke’ deme.
Tutamayacağın sözler verme.
Her şeye, herkese ‘evet’ deme.
Hiçbir şey yapamadığını, başaramadığını düşünme.
Sevmediğin, haz etmediğin insanlarla ayıp olmasın diye görüşme.
Affetmeyi öğren, içine hapsetme.
Ne yaparsan yap, kendin olmaktan vazgeçme.
Ve Kendini tanı…
Kendine itiraf et…
Çünkü; kendini sevmek ve korumak zorundasın!
Kendini sev ve say…
Sen kendini sevmezsen, sevilmeyi de bekleme. Sen kendine saygı duymazsan, sayılmayı da bekleme.Şimdi söyle;
“Beni üzen herkese, ben izin verdim. Benliğime, bedenime, insanlığıma saygı duymayıp beni kıranlara, ben izin verdim. Ben, öz saygımı yitirme pahasına ve hiç uğruna ödünler verdim. Ben, kendimi buna değmeyecek insanlar uğruna üzdüğüm için;
Kendimden özür diliyorum… Ve Kendimi Affediyorum.
“Kendini Sev ve Koru!
“Kulpu kırık fincanım var benim, sapı düşmüş tencerem
Bacağı kırık sandalyem ve yüzü yıpranmış kanepem
Tükenen kalemlerim, küçülen giysilerim
Atmaya kıyamadığım, nazar boncuklu anahtarlığım
Modası geçmiş ‘bunları nasıl giymişim ben?’ dediğim ayakkabılarım
Tüyleri çoktan dökülmüş kocaman oyuncak ayım
‘Evde giyerim’ diye sakladığım yıpranmış eşofmanım
Lazım olur deyip biriktirdiklerim kıyıp da atamadığım
Yaşanmışlıklarım var benim şakaklarımda beyazlarım
Az daha erteleyeyim bugün daha erken, sonra ağlarım”
Dememek için;
Henüz olmamış ile ölmemişi, yüzüne bir gülmemişi
Ağız tadıyla yiyemediğin yemeği, boşa giden emeği
İşe yaramayan fikirleri, yaptığından bağımsız zikirleri
Huzursuz saatleri, lüzumsuz işleri
İçini kemirenleri, kanını emenleri
Kendi kendine güceneni, nedensiz küsenleri
Yapamadığın diyetini, kötüye kurban niyetini
Çektiğin eziyeti, uygunsuz vaziyeti
‘Şimdiki aklım olsa’ları, ‘boşa koydum keşke dolsa’ları
‘Hayat pek boktan, keşke şöyle olsa’ları
Kafandan fazlalıkları, beyninden kuruntuları
At, at, at dün’e yarına bakmadan
Çalmasın ne ömründen ne de kıymetli zamandan.
Çünkü
Olmuş ile ölmüş’e çare yok,Geçmiş ola.
Olmadan olacağı, ölmeden öleceği dert etme,Yarın ola, hayır ola.
İklim´in Dora´n