Bilmek, uzun bir kelimenin yavaş yavaş yol almış hâli. Kendini kısır döngüye sokmayan her insan bilmek ister, bilinmeyenleri.
Tarihin tozlu sayfalarına konulduğundan beri bilgi, özümsenerek alıyor. Burdaki kilit nokta tek bir kavrama çıkıyor: insan.
İnsan ya da insanoğlu, merak ve keşif duygusunun peşinde koşan nadir varlıklardan birisidir. Tarih boyunca bunu bilerek ya da bilmeyerek yapmıştır. Bu da onun öğrenme güdüsünün beklenilen bir sonucudur.
Kavramlar, rakamlar, olaylar, doğa, insan.. Herşey değişiyor bu hayatta ve değişmeyen bir tek sonuca varıyor: bilmek ve öğrenmek. Peki nedir bilmek, öğrenmek? İnsan önce neyi öğrenmeli, nerde ve nasıl?
Socrates ” Neleri bilmediğini bilmektir felsefe.” demiş. Peki biz neyi biliyoruz ya da neleri bilmiyoruz.. Bildiğimiz kadar uyguluyor, bilmediğimiz kadar öğreniyor muyuz? Yoksa biz bilgi tembeli miyiz?
Her ne bilirsek bilelim, her ne öğrenirsek öğrenelim, unutmamamız gereken birtek şey var:
Kendini bilmek..