Melankolinin, içine ilmek ilmek ördüğü düğümleri açmaya çalışan bir insandan başkası değil iken mutluluğun iplerini elinin tersiyle itenden de farksızdı. Güneşi ister ama aydınlıktan nefret ederdi. Dar alanlardan korkar kendisini ona mahkum ederdi.
Dil bilmez şiir yazar, nota bilmez şarkı söylerdi. Uyku tutmaz günlük tutar, düzen bilmez kargaşadan kaçardı. Anlam arar cevaplardan kaçar, gözü görmez gönlü rahat etmezdi. Çok konuşur dediklerini unutur ama sinesini unutamadıkları ile doldurmuştu.
O;
Çok güler, çok ağlardı, çok sever belki çok sevilirdi. Çok hata yapar çok hataya susardı. İnsandı. Ne yapsa olacaktı, ne yapmasa olacaktı? Onun yaraları olmalı, merhemler bulmalıydı. Hayalleri peşinde koşmalı. Başarı ya da başarısızlıkla doldurmalıydı kendini. O, bu hayatın bir köşesinde var olmalı, anlam ifade etmeyen cümleleri ile sağırlara kitap okumalı, körlere gösteri yapmalıydı. İşte sıvadı kolları bu satırları yazdı.
Düşündü. İnandı. Harekete geçti.
Onun melankolisi dünyadaki en tanımsız türdü. Olsundu. Bu, onu o yapıyordu. Geceler iyi devrik cümleler onundu .