Sıkışmış hissediyorum. Bu histen hiçbir zaman kurtulamadım. Sanki doğduğum günden beri benimle.
İnsan neden hayal kurar?
Ben kaçmak için kurarım. Sıkışmış olduğumu düşündüğüm dünyadan kaçış noktası olur bana. Gerçi son zamanlarda hayal kurmayada biraz ara verdim gibi. Gerçek olmayacak hayaller peşinde koşarken çok hayal kırıklığına uğradım çünkü.
Zaman geçirdiğim her anı umutla yaşadım. Size yemin ederim umutsuz olduğum bir saniye olmadı. Hep karanlık gecenin sonundaki o güneşe tutundum. Komik. Kendim hakkında unuttuğum bir şey yıllar sonra çıktı karşıma. Hayallerim tükenmeye başlarken, hayal kırıklığına uğramaktan kaçamazken.
Ben yıldızlara aşığım.
O gecenin siyahında parlayan ışık tanelerine aşığım. Gerçekten istiyor muyum ben o güneşin doğmasını. Yıldızların ışıklarını söndürmesini. Emin değilim. Bazı insanlar vardır. Geceye gereksiz bir sempati duyarlar. Hep nefes aldım. Kendimi bildim bileli ne zaman gece gökyüzne baksam nefes aldım. Yıldızları seyrettim. Bir insan severken geceyi bu kadar güneşin üstüne doğmsına izin verir mi? Bir yandan beni ben yapan şeyler varken hemde. Yazı yazmalara başlamama sebep oldu. Romantik tarafımı hep geceler oluşturdu. Geceleri okudum. Geceleri çalıştım. Şimdi sıkışık hissederken bile belki güneşim doğar diye yazmaya başladığım yazım, kendimi haksız çıkarmamla devam etti.
Sıkışık hissetmek bazen ne yapacağımı şaşırmama sebep oluyor.
- Bunların başını kesinlikle aile faktörü çekiyor çünkü ne onlarla yapabiliyorum ne de onlarsız yapabiliyorum. Çoğu Türk gencinin problemidir bu. Uzaktayken özlenir ama ne olursa olsun bir araya geldiğinde bir şeyler ters gider.
- Arkadaş faktörü. Farklı yaşam şartlarında büyümüş insanların bir araya gelip birbirini anlaması aşırı yorucu bir şey çünkü bazen karşıdaki insanı anlamakta zorluk çekiyorsun. Anlam veremiyorsun ve empati yapmakta zorlanıyorsun.
- Aşk hayatı. Benim gibi korkunç bir aşk hayatınız varsa bir çok şey kaçınılmaz oluyor çünkü depresyon çukurlarından çıkamıyorsunuz. Hayatıma sağlıklı bireyleri çekmek yerine garip bir şekilde beni üzme potansiyeli en yüksek seviyedeki kişlerden hoşlanıyorum. Tabi bunun sebebi de benim ama bu yazının konusu bambaşka olduğu için kısa keseceğim.
- Ve son olarak ülke gündemi. En yorucu olanın bu olduğunu düşünüyorum çünkü tamamen sizden bağımsız gelişen olaylar silsilesi. Depremler, seller, yangınlar vesaire o kadar çok olay yaşanan bir ülkeyiz ki bazen sözler kifayetsiz kalıyor. Aynı zamanda siyasetin sürekli konuşulduğu yer ,en küçüğünden en büyüyüğüne kadar hemde. Bir genç olarak rahatlıklıkla söylebilirim üzerimdeki baskının ağırlığını. Bu da uzun bir konu ama yine bu yazıda kısa geçmem gereken şeylerden bir tanesi.
Anlaşılabilmek dünyanın en tatlı hissi.
Konuştuğumda anlaşılamadığımda o kadar yıpranıyorum ki. Anlayacağınız üstte okuduğunuz çoğu şey bir araya geldiğinde içinden çıkamadığım, boğulduğumu hissettiğim anlarda kapalı kalıyorum. Ve inanın ordan çıkmak bazen o kadar zor oluyor ki denemek bile istemiyorum. Neyse ki hep sonradan kalkmayı denedim. İstemesem bile denedim ve bu bana çok şey kattı. Ama hala ara ara unutuyorum hayal kurmayı. Unutmayın hayal kurmayı. İnsandan çok fazla şey götürüyor. Kaçış yolu olarak görüp tamamen gerçek hayattan da kopulmamalı ama. Ben nerden nereye getirdim konuyu.
Şunu demek istiyorum aslında.
Herkesin güneşi ışıl ışıl parlamak zorunda değil. Kiminin gecesi daha parlaktır güneşten.
Evet her zaman doğmasını beklediğimiz güneşlere tutunmak zorunda değiliz. Bakın kendimden örnek verdim. Geceye aşık birine doğdurursanız güneşi kör olmaz mı? Demek ki benim bazı şeyleri çözme şeklim yıldızları izleyerekmiş. Her insanın kendini iyileştirme yöntemi çok farklıdır. İnanılmaz farklı hemde. Kendinizi keşfedin. Keşfedilmeyi beklerseniz bir şeyler için geç olabilir. Size en iyi gelecek seyi sizden başka kimse bilemez. Evet insanız ve depresyonada gireceğiz. Hayatımıza dair en ufak bir inancımızın kalmadığı günlerde olacak. Kimse Polyanna değil zaten. Önemli olan düşseniz bile yeniden ayağa kalkabileceğinize olan inancınızdır.
Mutlu olun. Herkes mutluluğu hak eder. Düşün.
“Bunca gün içinde bizim de tek bir günümüz olmayacak mı?”