Kayıp Parça

Kayıp Parça

‘Allah’ım yine içimde bir huzursuzluk!’ diye mırıldanarak güne başladım o gün, bu huzursuzluğun gün boyu peşimde olacağını kabullenmiştim artık. Dışarı çıkıp temiz bir hava almalıyım aksi taktirde bugünü taşıyamayabilirdim. Çıkar çıkmaz yüzüme çarpan o müthiş rüzgar  bir anlığına her şeyi unutturmuştu bana, caddede ne kadar yürüdüm hatırlamıyorum. Bu yürüyüş benim gibi bir yapboz parçası için oldukça yorucuydu, dinlenmeliydim. Sessiz sakin bir köşe bulduktan sonra biraz duraksadım, dünyanın tüm gürültüsünü kendimden uzak tutmak için korkunç bir mücadele verdim o dakikalarda. Tam o sırada karşı caddenin vitrininde kendi yansımamı gördüm. ‘ Aman Allah’ım bu ben olamam!’ diye haykırdım. Ne kadar da bitkin ve yorgun görünüyordum, dakikalarca bu gerçeğe alışmak için vitrinde donuklaştı bakışlarım.

Evet ben bir yapboz parçasıyım, kayıp olanından, yıllardır ait olduğu yeri bulmaya çalışanından, ait olduğu yerle bağlantısını sağlayacak olan çıkıntılarının denenmekten bir döküntüye dönüşeninden…Ben hangi bütünün parçasıyım? Üzerimde silinmeye yüz tutmuş kesik kesik desenler benim de bir devamım olduğunu haykırıyordu bana. Evet benim de bir bütünün tamamlanmasına yardımcı olacak  yerim olmalıydı değil mi, o kadar da yer kaplayabilmeliydim? Yıllarca kaç yapbozun içinde yer edinmeye çalıştım hatırlamıyorum, ya desenim ya rengim ya da çıkıntılarım uymadı. Hep bir uyumsuzluk… Hep bir uyumsuzluk…

Arayışım ilk yılları oldukça eğlenceli geçmişti aslında,ruhumu diri tutuyordu. Bir oyuna dahil oluyormuşum gibi geliyordu.  Giriyordum, deniyordum, eleniyordum ve çıkıyordum. Bir zaman sonra ruhumu bunaltmıştı sürekli saf dışı kalmak, kendi kabuğumda, aradığım bütünün beni bulmasını kolaylaştıracağına inandığım  desenlerimi tanınmaz hale gelmekten korumaya  çalışarak yaşamak daha kolay geliyordu. Bu kabullenişe meydan okuyan, içimdeki huzursuzlukla beslenen ya da huzursuzluğuma kaynaklık edeniçimdeki kurtçuk bu sabah benimle uyanmıştı, yeniden bir bütüne sızma cesareti vermek için ruh karmaşası yaratmaya niyetlendiği belliydi. ‘ Bugün direnmeyeceğim’ dedim kendi kendime, kurtçuk beni nereye savurmak isterse savursun tıpkı bir yaprak gibi. Bugüne dek bir yapboz parçası olan benim için bir günlüğüne de  yaprak olmak gücüme gidecek değildi elbet.

Donuk bakışlarım birden irkildi bu düşüncelerden sonra. Savrulmaya razı olmuştum, bakalım bu kayıp yapboz parçası bugün nereye savrulacaktı? İnsanların yürüyen bu eskimiş parçaya bakışlarını umursamadan yoluma devam ettim, belki de benim nezdimde olan bir görünüştü sadece bu. Belki ben de bir insandım.

Koca bir binanın önünde buldum kendimi; öyle kasvetliydi ki geri dönmem için kurtçuk dışında hiçbir engelim yoktu, ama bu engeli hafife almamam gerektiğini anında farkettim. İçeriye daldım bir anda, gördüğüm manzara içimde solan, üzerini örttüğüm,öldüğünü sandığım umudumu yeşertmeye yetmişti. O yıkık binanın duvarları bir parçası eksik olan eski püskü  yapbozlarla doluydu. ‘Sonunda olacak elbet biri uyacak, ben de artık olmam gereken yerde olacağım.’ diye düşünmeye başladım.Tamamlanmışlığın hissini ben de tadacaktım diğer tüm parçalar gibi. Hızlıca yıpranmışlığıma aldırmadan binadaki tüm yapbozlardaki boşluğu doldurmak için senelerdim oynadığım oyunu oynamaya başladım. Bu sefer ki oyunum başkaydı, ben başkaydım, yer başkaydı ama tek bir şey aynı kaldı : SONUÇ…

Yıkılmıştım resmen binadan çıkarken, hiçbir yere uymamıştım. Kurtçuk yine yanılttı beni,ona olan nefretim bir kat daha arttı. Ben KAYIP PARÇA olmaya devam edecektim. İçimdeki boşluk daha da büyümekle meşguldü o an. Umudum ölü taklidi yapmak için ait olduğu yere doğru yol almaya başlamıştı bile. ‘Neden ya neden olmadı?’ diye düşünüp durdum. Halbuki ne çok alternatifim vardı. Hayal kırıklığı  tüm bedenimi ele geçirmeden çıkıp gitmeliydim bu binadan. Arkamda görünmeyen koca bir enkaz yığını bırakarak binaya yakın bir kaldırımda oturdum, sanki tamamen yok olmuştum da yeryüzünde kapladığım hacim küçülmüş, küçülmüş, küçülmüş ve sonunda  yok olmuştu. Ah nasıl derin bir acıydı bu  yaşadığım! Öyle benzersiz,öyle kalıcı…

Kaldırım bile varlığımı yadırgamış olacak ki bir türlü rahat vermedi bana. Küçücük bir yapboz parçasından ne isteyebilir ki?  Belki de  varlığımı tamamen sonlandırmaya çalışıyordu, bilemiyorum. Kıpırdanmaya başladım, kalkmak niyetindeydim. O ufacık zaman diliminde kaldırımın sonunda öylece duran birini gördüm; bana göre o biriydi , yoldan geçen hemen hemen herkese göre ise önemsiz ve muhtemelen eski olduğu için sokağın bir köşesine fırlatılmış  bir yapboz parçasıydı. Onun var olma çabasını ben değil de kim anlayabilirdi?  Beni fark etmemişti henüz, yanına varana kadar da fark etmedi.

Sonunda yanına varmıştım; hiç konuşmadık daha doğrusu konuşamadık. Sesli bir iletişime gerek duymadık sanırım. O kaybolmuşluk hissinin verdiği sessizlikten faydalanmayı yeğledik. Bir süre öylece birbirimize bakmadan kalakaldık kaldırımda, ama ondan bana gelen, benden ona giden ve tüm yüklerimizi nötürleyen duygu alışverişini hissetmemek mümkün değildi ki o da hissediyor olmalıydı. O an kurtçuk gözümde öyle kıymetlendi ki ona olan nefretim için utanacak hale gelmiştim neredeyse, sonuçta beni buraya o getirmişti. Benim gibi birinin olma ihtimali bile tüm bunlara dayanmam için müthiş bir nedendi; yersiz yurtsuz, bir türlü aitlik hissini tadamayan bir tek ben değildim. Lügatımda bunu tarif edecek bir kelimenin varlığından emin değildim.

Sessizliği bozan üzerimdeki belli belirsiz desenlere olan bakışları oldu, istemsizce ben de onun desenlerine göz gezdirmeye başladım. Desenlerimizde aynı bütüne ait olduğumuz izlenimi veren garip bir benzerlik, tamamen farklı bir bütüne ait olduğumuzu haykıran bir aykırılık vardı. İşin büyüsünü sağlayan da  bu iki zıtlığı aynı paydada toplayabilen kaybolmuşluğumuzdu. Belki de yolumuzu bulmak için bu kaldırımda karşılaştık ya da birlikte yürümesek bile varlığımız ikimiz için de dayanmamıza iyi bir kaynak olabilirdi . Peki ya onun bütünü benimkinden çok uzaktaysa, ya ben onu hiç ait olamayacağı bir yere sürüklersem? Ya da aynı şeyleri o benim için yaparsa ? Bu çok bencilce olmaz mı? Şayet aynı bütünde isek er ya da geç orada tekrar karşılaşacaktık, belki biri birinden erken belki biri birinden geç belki de ikisi aynı anda… Şayet öyleyse mutlaka olacaktı bu.

Tek kelime dahi konuşmadık ama görünürde böyleydi bu. Ruhtan sızan benzer  düşüncelerimiz birbirine ulaşmıştı. Bazı duyguların kelimelere ihtiyacı yoktu aksine kelimeler bazen katledebilirdi her şeyi. Ters  istikametteki yollarımıza gitmek için hazırlandık. Desenlerimiz birbirine dönük olacak şekilde durduk öylece. Gözce bir vedaydı bu. Kelimelere dökülmemiş olsada ikimizin gözlerine  de ‘Tekrar karşılaşmak dileğiyle.’  ifadesinin yarattığı umutlu bakışlar yerleşmişti.  Arkamıza bakmadan sessizce uzaklaştık oradan,türüne az rastlanacak türden iki kayıp yapboz parçasının karşılaşması, tanışması, vedalaşması bu kadar kısa bir süreyi hak ediyor muydu? Bu kısa süre bizce yaşandı, muhtemelen sokakta en ufak bir değişikliğe neden olmamıştı içimizde fırtına koparan bu karşılaşma.

Kayıp sıfatını hala taşıyordum, ama kayıp parçanın bir kayıp parçası vardı artık bir yerlerde. Arayışıma devam edecektim o bütünü bulana  ya da bütün beni bulana dek. Belki de yanımda duran boşluğu dolduracak parça da o olacaktı. Kim bilir. Bu mucizevi karşılaşma biz  kayıp yapboz parçalarına uzun süre kullanabileceğimiz  bir güç armağan etmişti. Bakalım bu güç sona erdiğinde arayış da sona ermiş olacak mı? Bekleyelim, görelim…

Hatice
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Asgari Yaşam Açlıktan Ölmek Mi?
Sonraki
KENDİNE YAKIŞAN İLE ÖZGÜRSÜN !

KENDİNE YAKIŞAN İLE ÖZGÜRSÜN !

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.