Kaybetmek “to lose, verlieren, perdre” kelimeler her dilde farklı yazılsa da anlam bakımından aynıdırlar. Hepimiz bir şeyler kaybetmişizdir hayatımızda ve ” kaybetmek” kelimesini hiç birimiz sevmeyiz. Bir eşyayı kaybetmek, bir kolyeyi, bir kâğıt parçasını, bir kitabı, saati, parayı, evi vs. değeri ne olursa olsun kaybetmeyi istemeyiz. Aklımız hep takılıp kalır değil mi? Kimi zaman bir sınavda, kimi zaman iş hayatında, bir sporcunun mağlubiyetinde çıkar karşımıza kaybetmek….
Daha çok çalışmak, çabalamak gerektiğini, belki bir kat daha özveri yada sahiplenme istendiğini anlamayız o ana kadar… Kaybetmek, en çok umutlarla, hayallerle yok olduğunda önem taşır. Fiziksel kayıplarımız vardır mesala… Zaman içerisinde umursamadığımız, ama yokluğunda fark edilen kayıplar… Hangimiz bedenimizdeki bir organı kaybetmeden kıymetini anlarız? İki elimiz, iki ayağımız olduğuna her gün şükür eder miyiz? “Kulağım duyuyor, iki gözüm var görüyorum” der misiniz? Demeyiz maalesef. Hatta kimi zaman onları beğenmeyiz. Değiştirmek isteriz. Koku alabilmek, duymak, görmek şeklinin yanında önemsiz kalır. Ancak herhangi bir organımız hastalanınca ya da eksilince kıymeti anlaşılır. Böyle bir şeydir fiziksel kayıplar…
Ya ruhumuzu etkileyen, bizi derinden yaralayan kayıplar? Canımız, ciğerimiz, yakınımız anamız, babamız, arkadaşımız, eşimiz, dostumuz, bir tatlı sözü, bir gülümsemeyi eksik ettiğimiz, tanıdık ya da tanımadıklarımız, incir çekirdeğini doldurmayan sebeplerle tartıştığımız, yalanlarla, aldatmacalarla kaybettiklerimiz? Gidenin yerini zaman doldurur belki, ya da öyle sanılır. Ama aslında zaman yalnızca ömür doldurur. Gidenin yeri hep boş, hep eksik kalır. Boşuna demezler.”Gelen gideni aratır”diye. Arkalarından döktüğümüz gözyaşları kurur kurur da kalbimizde hep bir izi kalır.
Zamanda da kayıplar yaşarız. Tıpkı suyun aktığı gibi hiç anlamadan, hiç haber vermeden sessizce akıp gider zaman… Hiç geçmediğini hissettiğimiz anlarda bile saatin tik tak ları aleyhimize doğru döner. Sanki hiç bitmeyecek hiç tükenmeyecek gibi harcarız koca bir ömrü…
Kaybetmek, ister fiziksel, ister ruhsal olsun her zaman derin yaralar bırakır. Belki maddi kayıplar zaman içerisinde unutulur gider ama manevi kayıpların telafisi yoktur. Önemli olan kaybetme eşiğine gelmeden var olan şükretmek ve sahip çıkmaktır.
Öyleyse bu gün bir kez daha düşünelim kaybetmenin dayanılmaz ağırlığını… Çevremizdekileri fark edelim, bir gün yok olabilme ihtimallerini beklemeden, hala sevdiğimizi söyleyemediğimiz insanlar varsa arayalım, mutlu edelim kendimizi de onları da, şükür edelim varlığımıza ve sahip olduklarımıza, sığdıralım var olan zamana yapmak isteyip te yapamadıklarımızı, trenin arkasından el sallamak yerine içinde olalım. Belki yarınımız yoktur. Belki de yarınımızda sevdiklerimiz yoktur kim bilir?
Sevgiyle kalın…