BİR KAVGA ÇIKSAYDI:
Benliğimize hükmeden iki karar mekanizması var, biri kalp, diğeriyse mantık, beyin de denebilir tabi.
Aralarında bir gün bir kavga çıksa nasıl sonuçlanırdı acaba?
Veya bir sonucu olur muydu?
Kalbin mantığı yendiği sık görülür ama mantık kalbe karşı kazanabilir miydi verilen savaşı?
Aslında bir kazanana olmaz derim savaşta, zira ikisinin yöntemleri arasında dağ, dirençleri arasında ise okyanuslar kadar fark bulunuyor hiç şüphesiz.
KALP SAKİNDİR:
Kalbin bir derdi olduğunda sakin oluyor fark ettiniz mi hiç? Bağıra çağıra kendini anlatmıyor, anlatamıyor, duygular en derinlerden, saf bir gerçeklikle geldiğinde insan, hislerini ortaya dökemiyor, kendini ifade edemiyor. Susuyor, uzaklara daldırıyor kalp bizleri, düşünmeye itiyor, kendimizle baş başa bırakıyor belki saatlerce, belki yıllarca, tek bir konuya saplı kalabiliyor insan bir hayat boyunca. Kendini başka bir konuyu düşünemeyecek kadar çok kilitleyip, aklındaki düşünceyi kalbinden silemeyebiliyor.
Kalp çok hain olabiliyor, sevilmeyeceğimiz bir sevdaya bizi atıp daha sonra sürünüşümüzü içeriden izleyebiliyor, kızamayız nasılsa ona, o masum, bir şey yapmamış, sevmiş yalnızca, olmasını istemiş, tertemiz duygulara sahip bir organ neticede, organın da ötesinde ziyadesiyle başlı başına bir bilinçtir bence kalp, o yüzden yürek de deniyor ya işte kendisine.
Öyle yüce bir organ ki ona tek bir isim vermek yetmemiş.
Sevgi, hisler, duygular, korku, şaşkınlık, kalbin insana vadettiği tek şey kirli kanı pompalayıp vücudun denge merkezi olmak değil, aynı zamanda zihin denilen koca bir bireysel evrende ki kararlarda en etkin rollerden birine sahip olmakmış.
İnsanı beyni yönetir diyorlar, katılmıyorum, katılamıyorum, ah bu vicdan yok mu! O olduğu sürece insan, bir yerden sonra dönüveriyor iyi tarafa, kar beyazlığını kıskandıracak yüreğinin esiri oluyor belki de onu bekleyen pas parlak lakin rüşvet ve kibir dolu, ihtişam saçan küstah kariyeri.
Yalnızca kalbin sesi dinlenirse hayatta muhakkak bir yerden sonra hakkımızı yedireceğiz, iyiliğin sonsuz dünyalar alemindeki karşılığını almak adına vazgeçtiğimiz karanlık ama refah dolu geleceği dünyada bir mantık elçisine yâd edecek, hayat sofrasında payımıza düşen tadımlık kuruyemişlerin ve şalgam sularının keyfiyle yetineceğiz, zira biz buyuz, bunu istedik, kalbin sesi kuşlar gibi cıvıl, çocuklar kadar masum, kim ne yapsın bizim iyi yerlere gelmemizi değil mi?
İnsanlar iyilerin bir yerlere gelmesini bu yüzden istemez ama bu yüzden ister ya işte. Onlara hükmetmek, faydalanmak, emirleri altına almak. Neden istesinler ki babalarının hayrına mı, hadi oradan! Çıkarı olmadan kimse bir kalbi ait olduğu yere taşımaz, sözüm aşkları kapsamıyor bilakis yalnız onlar bir karşılık beklemezler yârenlerinden. Yürek yüreğini bulursa değil samanlık, bir balyası dahi seyran olmaya yeter. Sevgi başka bir boyutta neticede, uçsuz ve bucaksız bir ölçüde.
Tabi kalbin ekseninden sevgiyi silersek ne kalıyor geriye, mantık elbette, mantığı olanlar sevgisiz midir peki öyleyse?
MANTIĞIN SESİ:
Mantık serttir, mantık doğrudur, mantık en söylenmeyecek ama en söylenmesi gereken şeyi söyleyendir, kalpten de bu ayırır onu. Kalbe kalsa eyvah eyvah, bize yapılan yanlışları birer birer sineye çekip, uzatılan zeytin dallarını tutu verir, arkada kitlenmiş bir elin parmaklarını görmeden.
İnanır hemen kalp, oysa mantık sorgular, inciğine cıncığına akla gelen her şeyi detayı detayına sorgular, gürdür sesi mantığın, kuvvetlidir, korku saçar kimi zaman etrafındaki toy kalplere.
Ve her karşı karşıya gelişlerinde incitir istisnasız her seferinde, kalbi acıtmaya meyilli gibidir mantık, keza kalp boyun eyer, kabul eder dedik. Mantıksa hükmeder, en doğru odur çünkü bilirsiniz hisler doğru olsa bile sonu yorar, güzel giden hikâyeleri acıyla andırır kalp insana. Geriye dönmeye korkan ama ileriye de bakmak istemeyecek kadar yorgun bir beden bırakır ardında, zamanında yanlış karar almış her kalp.
Mantıksa bir nevi aşkın bittiği an başlar insanda, mantığıyla hareket etmeye, hedefleri ve amaçları uğruna bir şeyler yapmaya başlar, eşit derecede duyguları paylaştığı birini ister ve bekler, içten içe yine kalbini dinlemek ister lakin dışarıya taştan duvarlar örmelidir, surlar çekmelidir berhudar ama yıpranmış yüreğine. Kimseler değil girmek, yaklaşmamalıdır bile.
Artık onun etrafında dönmesin kimse sevgisiyle, yalnız başına yaşlı ancak başarılı olmayı istemekte, kalbi mantığın esiri olmuş eski bir aşığın son umudu olmayı beklemeniz nafile.
Sevgisiz yeni hayatında mantık kalpten sıyrılınca ilk olarak onu yönetmek isteyen diğer mahlûkatları da silmek ister, tek adamlı sistemi sevdiğinden midir bilinmez, kendi başına alması gerektiğine kesin gözüyle bakar mantık, sevgiden uzak, kalpten arınmış bir vaziyette yalnızca “gelecek” mottosuyla yorar mu yorar kendini ve bu yolda üzerse üzer kalpleri, durup da dönüp, arkaya bakmaz bile, acıtır, yıkar geçer, kalpsiz, duygusuz, saf bir akıldır o artık.
Kaybedecek çok şeyi vardır zira geçmişi tekrar yaşaması için bir iki satırlık yazılar, sohbetler yeterlidir ona.
İnsan, bir şeyden kaçıyorsa ya da öteliyorsa kendini diğer tarafa doğru, hep yaptığı şeyleri artık zikretmiyorsa, iş onun için işten geçmiş de kalbini tamamıyla yenememiş demektir.
Ne de olsa bir yerde işimiz, tamamen bittiğinde bir daha dönmek istemeyiz, ne zaman ki hatırlarız, ne zaman ki kısa da olsa görmek isteriz, o zaman döneriz oraya, eski günleri yâd etme amacıyla.
Halen daha kaçıyorsak, yüzleşmeye korkuyorsak bunun sebebi bariz, içimizdeki bazı şeyler yine kalbimizin esiri hala ya da kalbi gerçekten yendiğimizin farkında değiliz.
Bu noktada ikisini bir banka oturtmak gerekir zihnimizin karar âleminde, biraz birbirlerine içlerini dökmeleri gerekir.
Kalp özlüyor olabilir, mantık kin ile anıyorken o günleri.
Kalp pişmandır sattığına, mantık daha iyisini istiyordur belki.
Hep bir kavga hep bir çelişki, ikisinin tamamıyla birleşmesi mümkün müdür peki?
ÖYLE ZORDUR Kİ:
Yıllarca ayrı kalmış evlileri bile aynı bankta bir şekilde oturtmak mümkün olabilir, bizim iki inatçı, biri başına öbürü duygularına buyruk olan soyut kardeşleri ise bir araya getirmek, bir şekilde mümkün olabilir belki ama zor olacağı kanaatindeyim.
Zamanında aldıkları kararlardan, söyledikleri sözlerden, birbirleriyle olan çelişkilerinden ötürü iki düşman edasıyla birbirlerinin yüzlerine bile bakmadan konuşacaklarına o kadar eminim ki.
Düşünün bir, mükemmel giden bir arkadaşlığınız ya da ayıla bayıla seyahat ettiğiniz bir ulaşım aracınız var, çok sevdiğiniz bir oyuncağınız veya yapmasına aşık olduğunuz bir tarifiniz var, gün geliyor, aldığınız bir kararla tamamen o sayfayı kapatıyorsunuz.
Arkadaşlığınızı bitirdiniz, aracınız satıldı, oyuncağınız kırıldı, tarifte değişiklik yapıldı.
Her ne olduysa oldu ama güzel günler geride bırakıldı, artık başka, çok başka seyir edecek hayat sizin adınıza.
İlk başlarda bu değişikliklerin tadını çıkarırsınız, sonrasındaysa kendinize kızmaya başladığınız evreye geçersiniz bir anda “Neden orada öyle yaptım ki” der ve bir ömür kendinizi suçlarsınız konu hakkında.
Bir kalp bitirirken diğerini mantık sonlandırır.
Bir işin üstesinden yürek gelirken başka bir işin üstesinden fikirlerle çıkarsınız.
Sonuca bakıldığındaysa fikriyatınızın gidişi ve seyir edişi bakımından hep bir dengesizlik görürsünüz, belli bir yaşa kadar durumu tahterevallinin bir tarafında kimsenin oturmaması ile özetleriz, o belli bir yaşa geldiğimizde ise tartı, daha da ilerisinde terazi olur artık kısas nesnemiz.
Çocuk yaşta başlayan ve pek örselemediğimiz “Keşke” lerimiz ilerleyen yaşta bir farkındalık hatta daha da ötesi pişmanlık olarak karşımıza çıkıp, bizi yer yer kalbimize sövdürüp, mantığımıza küstürür.
iki farklı bakış açısına sahip bir olgunun tek bir bedende ful senkron halinde çalışması keza olanaksız, kiminin mantığı ağır basar kiminin duygusallığı, sonuçta hayatı hayat yapan budur.
Arkadaşlıklarımızı da buna göre seçmekteyiz nasılsa, çevremize dönüp bir bakalım, ailemize, yakınlarımıza, hatta uzaklarımıza, nasıl insanlar biriktirmişiz
Bunların kaçı duygusal zekaya kaçı mantıksal zekaya sahip ya da kaçı daha ikisi arasında bir ayrım yapmayı beceremeyecek düzeyde. Yanlış anlaşılma olmasın durumu sahiden öyle olan, farkındalık yaşamamış kişiler var halen daha çevremizde, bizim bile tamamen oturup oturmadığını ölçemeyiz nihayetinde. Eksiklikler olacak, öldüğümüz günkü halimize evrilene kadar hep bir eksik olacağız, yalnızca son nefesimizde tamamlanmış olacağız, o vakit de dünyaya fazla geldiğimiz için kimileri için ilk, hepimiz için son kez bir araya gelecek iki kardeş, bir veda şarkısını seslendirmek adına, kalbin en derinlerinden, mantığın durduğu yere kadar sesleri inletecek bedenimizi, ardından kesilecek, mantığın sesi, nazikçe duracak, kalbin çizgisi.