KAĞITTAN SÜRAHİ
Durulur insan geçince yıllar,
Tecrübeler aklaşır saçlarında,
Kalabalıklardan, kahkahalardan geriye çınlamalar…
Adı zar zor hatırlanan dostlar kalır.
Kalemin çıtırtısı,
Kağıdın hışırtısı
Kapının gıcırtısı,
Duyulmaz olur zamanla.
Her yer betondur, ama senin toprağın bulunur saksıda, birkaç avuç bile olsa
Balkonlara saksılar dizilir yavaştan…
Bir tohuma özgürlük verebilmenin mutluluğu paylaşılır,
Toprakla, suyla, güneşle…
Sonra geniş zamanlara kurallar koyduğumuz gelir akla
Her şeyi sığdırmak için daralttığımız…
Dağların yeşilinden, yağmurların ıslaklığından ve yolların ezilmişliğinden
Akıtılmaya başlar türküler gözlerden,
Zira gözyaşı, en güzel türküdür…
Ağır ağır açılır gönül sandığı…
Her gün oynanan sessiz sinemalar, dillenmeye başlar,
O’nun yerine konulan figüranlar kabul etmişlerdir artık
Gönül borcunun rolü olmaz…
Suskunluk sürer gider böyle lakin;
İçimize şakır şakır yağan şiirleri durdurmak ne mümkün.
Hala kuşlarla dertleşiliyorsa ve dertleşecek tek bir dost bile olmadan geçiyorsa günler,
Yalnızlık en koyu mürekkeptir sevda şiirlerine…
Yitip giden onca bahardan sonra,
Her mevsim sonbahar olur…
Gidenler gittikleri yerlerden memnun, belki oralarda mevsim yaz..
Sen de koy önüne kağıttan bir sürahi,
Dertlerini, bardak bardak döker gibi yaz…
Sürahi kurur gider bir gün, dertleri de kurutur…
Bu dünya iki diyardır,
Bu diyarda olmaz ise öbür diyar ne güne durur.