Zaman zaman bir şeylerden kaçarız. Aklımıza getirmek istemeyiz. Kurtulacağımızı umut ederek yola devam ederiz. Ama gittiğimiz o yolda, kaçtığımız her ne ise aklımızdadır. Biz hissetmesek de bilinçaltımıza yerleşmiştir. Biz nereye gidersek o da bizimle gelir. Aslında insan en çok kaçtıklarını ister ve merak eder. Ve en çok kaçtığı düşüncenin veya duygunun esiri olur. Kaçmanın daha iyi olduğuna kendini inandırır. Kaçarsa o içindeki çıkmazın çözüleceğine inanır…
Kaçmak Sorunları Çözmez!
Kaçarız… nereye gittiğimizi bilmeden… İnsan bazen düşüncelerinden de kaçıyormuş. Günler, haftalar, aylar hatta yıllar geçer. Yine de kaçtığımız şeyleri aklımıza getirmek istemeyiz. Aslında o kaçtığımız şeyi içten içe isteriz. Ama korkarız, bilinince duyulunca yaralanmaktan korkarız. Aslında kaçtıklarımızı merak ederiz ve isteriz; fakat buna kendimizi inandırmak istemeyiz. Bazen herhangi bir konuda çelişkiye, çıkmazlara kapılırız. Emin olamayız. Kaçtıklarımızla beraber bir bilinmeze doğru yol alırız. Bilmediğimiz o sulara girmeye ve sonucunun ne ve nasıl olacağından korkarız. En çok sonuçtan korkarız aslında. Sonucun bize ne getireceğinden çok, bizden ne götüreceğinden endişeleniriz. Kaçtığımız şeyin sonucu asıl bilmek istediğimiz kilit noktadır. Sonucunu hem aynı zamanda çok merak edip, hem de o sonuçtan kaçarız. İşte insan bazen böyle bir çıkmaza düşebilir. Aklı karmakarışık olur. İlk başlarda önemsemediğin o konuyu, zamanla taşıyamaz hale gelirsin. O çelişkinin içinde, o gittiğin yolda bu çıkmazla mücadele verirsin. Kimseler görmez, duymaz ama o içindeki çelişkiyi, kaçtığın şeyi hatırlar durursun. Çözüm ararsın. Çözmeye çalışa çalışa yorulduğunu fark edersin. Zihnin savaş alanı gibidir. Bazen içini birilerine dökmek istersin. Bunalırsın zaman zaman. İçindeki o çıkmaz zamanla büyür. Ve devleşir…
Kaçmak Yerine Yüzleş!
O kaçtığımız şey, elbette bu gittiğimiz yolda yorulacaktır. Zaten hiçbir düşüncenin sürekli kafada mücadele verdiğini görmedim. Bir süresi elbet vardır; açığa çıkmayı bekleyen… Yoksa bu kaçtığımız düşünce zihnimizi kanatacaktır. Bu yüzden insan, o gittiği yolda elbet duraksayacakır. İçinde taşıdığı o ağır düşünce bir süre sonra çok daha ağır gelecek ve kendimizi iyi hissettirmeyecektir. Kalbinize, ruhunuza, zihninize yük olacaktır. Zihin elbet bu mücadeleyi er geç bırakacaktır. Ve yavaş yavaş kaçtıklarımıza yakalandığımızı hissetmeye başlarız. Yolun sonuna geldiğimizin, mücadeleyi bıraktığımızın farkına varırız. Bu çıkmazla artık baş edemeyeceğimizi, zihnimizde taşıyamadığımızın farkındayızdır. Yolun sonunda da, o kaçtığımız şey ile yüzleşmek durumunda kalırız. O kaçtığımız sinsi düşünceye teslim oluruz. O ağır gelen düşünce büsbütün karşımızdadır artık. O an değişik hissederiz. Bir yanda yüzleşme korkusu, bir yanda da sonucu bilme isteği sarar bizi… Gizlediğin o sinsi düşünce, şimdi gözlerinin önündedir. Bu sefer mücadelesiz, çatışmasız bir şekilde karşımızdadırlar. Yüzleştiğin, sonucunu gördüğün her ne ise, kabullenme vakti gelir artık. O an kaçmanın kurtulmak olmadığını anlarız. Sonucu olumlu veya olumsuz da olsa, elbet kaçtıklarımızla yüzleşiyoruz. Yüzleştikçe öğreniyoruz, değişiyoruz, dönüşüyoruz. İnsan en çok kaçtıklarıyla yüzleştikçe kendini anlar ve güçlenir. Korkularınla, kaçtıklarınla yüzleşince, sonuç belki de acıtsa da, bazen sonucu bilmek daha iyidir. Kendi yararımız, iyiliğimiz için kaçtıklarımızla yüzleşmeliyiz. Kaçarak kurtulmaya çalıştığımız, bastırdığımız her duygu ve düşünce, elbet bir gün yorulup gün yüzüne çıkacaktır. Biz kurtulmaya çabaladıkça, sinsice yaralanırız aslında. Kaçmak yerine, doğru zamanda korkularımızla, düşüncelerimizle, duygularımızla yüzleşmek bizim için daha iyi olacaktır. Yüzleşmek, ileride yaşanabilecek korkulara, duygulara karşı bizi daha dirayetli ve cesaretli yapar. Yüzleşmek, yolumuza ışık tutan bir pusula gibidir. Gittiğimiz yolda bize yol gösterir ve öğretir. O yüzden korkusuzca yolumuza devam etmeliyiz.