Ivan Illich Okulsuz Toplum ve Dünyayı Eğitmek

Okulu tüm dünyanın eleştirdiği ama buna bir çözüm bulanamadığı sisteme yazar çözüm olarak ‘Okulsuz Toplumu’ önerir. Yazar, eğitime önem veriyor ancak bu eğitimin okul gibi devlete ait bir kurumun zorunlu eğitimini eleştirir. Okulları insanların yaşlarına göre kronolojik olarak hücrelere sokan hapishane olarak görür. Okulların verdiği eğitimin değerinin yitirildiğinden, müfredattan dolayı öğrencilerin tek yönlü düşünmeyi öğrendiğinden, öğrencilere iyi bir eğitim sağlamadığından, tek tip bir insan modeli yetiştirdiği yönünde düşünceleri dile getirir.

Hatta kitapta; “Eğitimle ilgili dezavantaj okul içerisindeki eğitimle giderilemez. Çünkü asıl problem okul kurumunun ta kendisidir.” der. Yazar, okulun; öğrenilen, öğreten ve aynı zamanda da deneyimlerin oluştuğu ve birtakım derslerin alındığı bir mekân olgusu olarak alınması halinde, insanların okullaşmadan da gündelik hayattan elde edebileceklerine inanmaktadır. Zorunlu eğitimin, kaçınılmaz bir biçimde toplumu kutuplaştırdığını söyler. Okula gelen öğrencilerin belge veya diploma almak amacıyla geldiklerini, öğrencilerin kariyer için ezberci eğitime tabi tutulduğunu ve okullarında diploma veren bir aracı kurum olduğunu söyler. Okullar öğrenciler için sadece öğrenme yeri değil, hedeflerine ulaşmak için diploma veren bir kurumdur. Okula gelen öğrencileri kurum, kurallar, idareciler ve öğretmenler ezerler ve onları istedikleri kalıba sokarlar.

Kitapta; “Mevki elde etmek amacıyla okullaştırılmış insanlar, ölçülemez yaşantıların ellerinden kayıp gitmesine müsaade etmektedirler.” Yani insanların kendi hayallerini ve yeteneklerini öldürdüğünü söyler. Eşit ve özgürlükçü eğitim kesinlikle okullarda verilemez. Okulları Ortaçağ Katolik kilisesine benzediğini söyler. Bu nedenle reformun şart olduğunu söyler. Devletlerin okullara yaptığı yatırımlardan bahseder. Okullara ayrılan bütçenin ve elde edilen başarının yok denecek kadar az olduğu, ekonomik olarak bile zararlı olduğundan bahseder. Yazar, eğitimin devletten bağımsız hale gelmesi ile aynı zamanda eğitimcinin de sınırlı olan niteliğini genişletileceğinden bahseder. Ve iyi bir eğitim sisteminin şu üç amacı gerçekleştirmeye çalışması gerekir der. Bunlar; Yaşamının herhangi bir anında mevcut kaynaklara ulaşmak suretiyle bir öğrenim gerçekleştirmek isteyen herkese imkân sağlamalıdır; bilgi sahibi olanların, bu bilgilerini paylaşmaları konusunda kendilerinden bir şeyler öğrenmek isteyenleri bulmalarına yetki tanımalıdır; halka, yeteneklerinin ortaya çıkmasını sağlayabilecek bir imkân olarak, bir konuyu onlara sunmak isteyenler için gereken her türlü olanağı sağlamalıdır.

Aynı şekilde belgeselde de çocukların okula gittiklerinde yaşadığı durumlardan bahsediyor. Bunlar kitapta geçtiği gibi çocuklar bir diploma almak ve mezun olmak için veya sadece belli bir statü kazanmak için gittiklerinden temel bilgileri öğrenemediklerinden bahsediyor. Ve okuldan mezun olduklarında büyüklerinin bildikleri çoğu şeyi bilmediklerinden bahsediyor. Büyükleri her zaman onlar için daha bilgili konumda hayata atılım ve hayatta kalma konusunda. Okumak için başka şehirlere gittiklerinden bahsediyor. Eğitim önemli olduğunu ama devlet kurumu olan okulun zorunlu eğitimden dolayı herkesin aynı düşünmesini ve tek tip öğrenci yetiştirmesinden bahsediyor. Aslında bu belgesel kitapla aynı doğrultuda.

Yani okulsuz bir toplum için neler olduğunu ve okullu bir toplumda neler yaşandığı ya da hayata tutunmada neler olduğundan bahsediyor. Bu belgeselde okula giden çocukların kendi kültürlerini unuttuklarını ve farklı bir kültüre kaydıklarından bahsediyor. Bu da bir nevi asimile olmak gibi. Yani benliklerini kaybediyorlar. “Okulun yüce amacı karanlık, havasız, çirkin yerlerde daha iyi anlaşılabilir. Okulun amacı fiziksel benliği kontrol altına almak, doğanın güzelliğinin ötesine geçmektir. Okul, kendini dış dünyadan geri çekme gücünü geliştirmelidir.” Belgeselde geçen bu satırlar aslında okullaşmanın insanları doğadan koparıp bir hapishane görevi gördüğünden bahsediyor. Yazar da aynı şekilde okulları insanların yaşlarına göre kronolojik olarak hücrelere sokan hapishane olarak görüyor. Diğer yandan İngilizcenin global bir dil olduğundan ve her okulda küçük sınıflardan itibaren İngilizce konuşulması gerektiğinden eğer kendi dillerini konuşurlarsa ceza aldıklarından bahsediyor.

Şüheda Günaydın
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
İlk Blog Yazım
Sonraki
Materyal Tasarımı

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.